"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Vatan ve millete büyük bir su-i kast olur”

Cevher İLHAN
13 Ağustos 2016, Cumartesi
Menhus kalkışmanın ardından bakanlıklarda, üniversitelerde ve kamu kurumlarında estirilen gözaltı ve ihraç kasırgası, daha baştan sırf “mensubiyet” ve “irtibat”la vatandaşların temel hak ve hukukların “toptan imha”yla haksızlıklara ve hukuksuzluklara açık kırılgan ortamı oluşturuyor.

İçişleri Bakanı’nın son açıklamasıyla “Kamuda görevden uzaklaştırılan personel sayısı 76 bin 100 civarında. Gözaltı işlemleri devam eden 5 bin 171, tutuklu sayısı ise 16 bin 899.”  (AA, 10.8.16)

Öncelikle tepeden yüksünmeden “FETÖ mensuplarının başını tıpkı DAEŞ (IŞİD), PKK mensupları gibi hukuktan tâviz vermeden ezmekte kararlıyız” çıkışıyla “câmiaya mensup dostları ve arkadaşlarını savcılıklara, emniyete ihbar etmeleri” talebi, jurnalciliği ve ihbarı yaygınlaştırma tehdidine dair anaforun ipuçlarını veriyor. Bu kapsamda, “10 bin, 20 bin, 50 bin, 60 bin, 100 bin, 200 bin nereye varırsa varsın bütün kamu kurumlarında sürdürülen gözaltı, tutuklama ve işten uzaklaştırmalar” dehşetin boyutlarını açığa çıkarıyor. 

AKL-I SELİMLE, HAK VE ADÂLETLE

Çarpıcı ve çelişkili vaziyet, topyekûn bir “câmia”nın sırf “mensubiyet”le, İslâm dünyasında ve son dönemde ülkede yüzlerce kiloluk patlayıcı yüklü araç ve canlı bombaların patlatılmasıyla terör eylemleriyle yüzlerce insanı katleden; ve otuz yıldır kırk bin vatandaşın hunharca öldürülmesinden sorumlu terör örgütleriyle aynı kategoriye konulması daha baştan haksızlıklara teşne sinyaller veriyor.

Doğrusu, Türkiye ve beynelmilel mahkemelerde “terör örgütü” olarak tanımlanan silâhlı örgütlerde bile “terör eylemlerine karışan” - “karışmayan” ayırımı yapılırken, daha iddianâmeleri bile hazırlanıp yargılanmadan bazı vatandaşların “terörist” olarak yaftalanmasıyla “terör örgütü üyesi” muamelesiyle peşinen “sakıncalı” görünmeleri dikkat çekici. 

Bu vetirede, kamuoyundan, muhalefetten ve AB mercilerinden gelen bütün itidal ve itina ile “cânilerle birlikte mâsumların zarar görmemesi” çağrılarına rağmen, furyada “mensubiyet”in de ötesinde basit bir “ilgi” üzerinden fütursuzca yaygınlaştırılıp haksızlıkta istimale sebebiyet veriyor. 

Tıpkı, bir dizi yargılama hatalarıyla; iddianâmeleri bile hazırlanmadan uzun tutuklama süreleriyle, terör örgütü üyesi “gizli tanıklar”la, savunma hakkının kısıtlanmasıyla, herkese aynı ağır cezânın verilmesiyle, gerçek darbecilerle suçsuzların karıştırılmasıyla “Ergenekon” ve “Balyoz” darbeye ortam hazırlama ve teşebbüs dâvâlarında olduğu gibi, son kanlı “darbe girişimi”nin de soruşturma sürecinde sulandırılıyor. Ardı ardına yapılan yanlışlarla bütünüyle tartışmalı zemine çekiliyor. 

Bu bakımdan, OHAL sürecinde suçluların suçsuzlardan ayırt edilip ayıklanması; kritik vasatta darbelerin lânetlenmesi ve darbecilerin cezâlandırılması kadar, hukukun üstünlüğüyle, akl-ı selimle, hak ve adâletle mâsumların hakkının korunması kadar ehemmiyet arz diyor. 

Ve anamuhalefet Partisi Genel Başkanı’nın, “Bütün cemaatlere suçlu demek de doğru değil. Mücadeleyi hukukun üstünlüğü içinde yaparsanız problem yok zaten. Darbe girişimi içinde bulunmuşsa, cemaat olsun olmasın zaten gereğini yapmak, cezâlandırmak lazım. Ama kurunun yanında yaş da yanmamalı. Bir suçluyu yakalayalım derken mâsum bir insanı mağdur ederseniz faturası ağır olur” uyarısı fevkalâde önemli. (TRT Haber, 11.8.16)

“MÂSUMLARI HİMÂYE İÇİN…”

Oysa, her şeyden evvel hukukun içinde kalmak, makamı, âdiyeti ne olursa olsun, hiç kimsenin hukukun dışına çıkmasına müsaade etmemek; haksızlıklara fırsat vermeyip hakka ve hukuka riâyetle insanların haksız yere itham edilmesinden kaçınmak, iftiralarla doğruların tefriki şarttır. 

Bediüzzaman’ın ikazıyla, soruşturma heyetlerinin ve yargının, “Adâlet noktasında tarafgirlik fikrini verip adâletin mâhiyetini zulme çeviren” tarafgirliklerden sakınıp, “mâsumları himâye için cânilerin cinâyetlerini kendilerine münhasır bırakmaları lâzım.”

“Benlikten, hodfüruşluktan (kendini övüp beğendirmeye çalışmaktan), gururdan ve gaddar siyasetten gelen dahildeki tarafgirâne fikriyle, kendi tarafına şeytan yardım etse rahmet okutacak, muhâlifine melek yardım etse lânet okutacak” vartalara düşmekten sakınmak gerekiyor.

Zira yine Bediüzzaman’ın sakındırmasıyla, bu çeşit dehşetli haksızlıkların neticeleri pek tehlikeli olduğu gibi, içtimâî ahlâkı da zir ü zeber (yerle bir) edip, bu vatan ve millete ve hâkimiyet-i İslâmiyeye büyük bir su-i kast hükmünde olur.”  (Tarihçe-i Hayat, 201-2; 534-7) 

Okunma Sayısı: 3057
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı