Bu konuda, geçtiğimiz hafta Başbakan’ın Londra’da, “Birleşik Krallık” ve “stratejik müttefik” dediği “İngiltere’nin Brexit (AB’den çıkma) kararından sonra bölgede Türkiye’yle ilişkilerde daha etkin olmak istiyor, biz de bu işbirliğine açığız” deyip, “Brexit sonra İngiltere ile referandum sonrası Türkiye arasında yeni işbirliğini nazara vermesi; Cumhurbaşkanı’nın bu hafta Amerika’ya yapacağı ziyarete atıfla “Hem FETÖ, hem DEAŞ’la mücadelede yeni yönetimin eskinin hatalarını tekrar etmemesi” dileğini iletmesi çarpıcı.

Keza Çin’e hareketinden önce, “Bunlar ağır silâhlar, sıradan silâhlar değil. Amerika ziyaretimi Türkiye-Amerika ilişkilerinde yeni bir milât olarak görüyorum” ifâdesini kullanan Cumhurbaşkanı, “Sayın Trump’la bunları görüşeceğiz” temennisiyle hâlâ Trump’u ikna edeceği havasında beklentisini açıklıyor.

YANLIŞ POLİTİKALAR ÇÖKMÜŞ

Diğer yandan Amerikan yönetiminin niyetini izharına karşı muhalefetin “Amerika ziyaretini gözden geçirmesi” çağrısına “Biz neyi, ne zaman, nasıl gözden geçireceğimizi çok iyi biliriz” tepkisini veriyor.

Bunun içindir ki, “Şimdiye kadar olup bitenleri “dedikodu’ olarak gördüğünü” söyleyip, “Şu ana kadar medyada yer alan yaklaşımları çok da önemsemiyorum” deyip ziyaretinde bütün bunları halledeceği umduğunu “ABD ile ilişkilerde bir milât” ve “kırılma noktası” olacağı sözleriyle bildiriyor.

Ne var ki, Amerikan Dış İlişkiler Konseyi Başkanı Richard Haass’ın, “Trump yönetiminin Suriye’de YPG’yi silâhlandırdığını görmek güzel” tweetini atması, Ankara’nın itirazlarını kaale almadan, Washington’un  YPG’ye silâh sevkıyatını sürdüreceğini açıkça ortaya koyuyor. Buna karşı, her ne kadar Cumhurbaşkanı, “Trump’la yapacağımız görüşme virgül değil, ‘nokta’ mesabesinde olacaktır’ dese de, bu tarz çıkışlarla şimdilik sadece kamuoyunu oyalandığı sinyalleri çakılıyor. Başbakan’ın, “ABD, Rakka operasyonundan sonra gereken tedbirleri alacaklarını, PYD/ YPG unsurlarını geri çekeceklerini ve Türkiye’nin hassasiyetlerini nazara alacağını iletiyor” cümlesi şimdiden bunun sinyalleri veriliyor..

Belli ki, taşeron örgüt “IŞİD tehdidi” küresel güçlerin bölgeye müdahalesi için bir bahane ediliyor.

ANKARA ÇÂRESİZ BIRAKILMIŞ…

Üstelik, Zerrab’ın ve bir Halk Bankası yöneticisinin ABD’nin elinde bir nevi “rehin” tutulması, Ankara’nın “pazarlık” gücünü zayıflatıyor, manevra gücünü daha da daraltıyor… 

Kısacası, Suriye’de hep silâhlı muhalefete hareket eden Ankara’nın politikaları tam bir belirsizlik içinde Türkiye’yi çıkmaza itmiş.

Gerçekten, Ankara’dakiler Trump’un emr-i vakisini kabul edecekler mi? ABD’nin YPG ile yapacağı Rakka operasyonuna Türkiye çâr-nâçâr katılacak mı? Sonra petrol bölgesi Rakka’da büyük bir güç haline gelecek PYD/YPG nasıl kentten geri çıkarılacak?

Dahası Erdoğan’la sözünü ettiği ‘nokta” ne anlama geliyor? Türkiye’nin itirazına rağmen “YPG’ye ağır silah desteği”ne karşı “Zarrab dâvâsı” şantajı ve “Gülen’in iâdesi”ni kullanan Trump yönetimi ile ABD ile ilişkilere nasıl “nokta” konulacak? 

Oysa Suriye’nin “toprak bütünlüğü”nün korunması, ecnebilerin silâhlı taşeron örgütlerle bölüp parçalama tuzağına düşmemesi gerekiyor.

Tek çâre bu…