100 günü aşan ve El Bab kapısında duran Fırat Kalkanı Harekâtı’nın şehit sayısı 40’a dayanırken operasyonun akıbetine dair endişeler artıyor.
Öncelikle, Silâhlı Kuvvetlerin IŞİD işgalindeki El Bab’ı kuzey ve batıdan kuşatıp tutmasına karşı lojistik – ikmal yollarının bir türlü kesilemediği, iç savaş öncesi nüfusu 280 binden 80-100 bine düşen şehre güney ve doğudan silâh ve militan yığınağı yapıldığı, dört bin militanın, 700-800 canlı bombanın bombalı intihar saldırılarıyla kendini patlatmaya hazır beklediği belirtiliyor.
Askerî uzmanlar, El Bab tam çembere alınsa da, hendeklerle, tünellerle, tuzaklanmış bombalarla, yüzlerce kiloluk patlayıcı yüklü araçlarla tam bir cephânelik haline getirilen kentte canlı bombaların ve sokak savaşlarının Mehmetçiğe yeni büyük kayıplar verdireceğini kaydediyorlar.
Diğer yandan kurduğu barikatlarla şehirden sivillerin çıkmasını engelleyen IŞİD’in, birçok noktaya, her taşın altına tuzaklı patlayıcılar yerleştirdiği; her biri en az on kişiyi öldürebilecek ve imhası bazan on iki saat alan “taş bombalar” başta olmak üzere iki bin beş yüze yakın bomba tuzakladığı bilgisi veriliyor.
MUAMMA DEVAM EDİYOR
IŞİD’in elindeki El Bab ve bilhassa “başşehir” ilân ettiği Rakka’ya operasyonun çok daha uzun süreceği, Musul’daki gibi sivillerin kalkan olarak kullanılıp her an canlı bomba saldırılarına mâruz kalınacağı bildiriliyor.
Koalisyon güçlerinden hava desteği alamayan Türkiye’nin IŞİD’den ve “Fetih cephesi” ismini alan El Nusra’dan PYD/YPG’ye kadar kırktan fazla silâhlı örgütün birbiriyle çatıştığı, gizli servislerin cirit atıp istihbarat savaşlarının verildiği bölgeyi terör örgütlerinden temizlemesinin, yeterli askerî kabiliyeti, gücü ve kapasitesi olmayan, kendisine tevdi edilen kasabaları ve köyleri dahi diğer örgütlere kaptıran derme çatma Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO), temizlenen alanları korumasının çok müşkül olduğu otoritelerce dile getiriliyor.
Dahası, dört aydır Cerablus’ta hâlâ bir idâre kurulamamışken, Türkiye’nin, sınırdan El Bab’a 39 kilometre inen alan başta olmak üzere, muhtelif silâhlı grupların çepeçevre sardığı alanlarda güvenliği ve düzeni sağlamada zorlanacağı ifade ediliyor.
Bundandır ki, stratejik noktaların başında gelen El Bab’ın ne zaman teslim alınacağı, Münbiç’in ne zaman kuşatılacağı muammada bırakılıyor; Rakka operasyonu erteleniyor.
ÖRGÜTLERLE ÇATIŞMA…
El Bab’dan sonra PYD/YPG’nin istilâ ettiği Münbiç ve IŞİD’in elindeki Rakka operasyonları başarılsa dahi, Türk askerinin çekilmesinin giderek zorlaşacağı, en az 10-15 yıl Suriye topraklarında kalmak durumunda kalacağı konuşuluyor. Bütün çağrılara rağmen iktidar canibinden “çekilme tarihi” verilemiyor; “Askeri unsurlar ne kadar gerekiyorsa o kadar kalacak” diye muğlak bırakılıyor.
Bu arada Halep’in tahliyesiyle Hatay’ın yanıbaşındaki İdlib’e başta El Nusra ve diğer bir çok silâhlı grubun yığılmasıyla Türkiye önümüzdeki dönemde bu kez farklı terör örgütleriyle karşı karşıya kalıyor. En son 44 polis ve sivilin katledildiği Beşiktaş ile 14 canımızı alan Kayseri patlamalarında kullanılan mühimmatın sözkonusu örgütlerin elindeki mühimmatla aynı cins çıkması tehdidin bir başka boyutunu gösteriyor.
Özetle, Ankara, ecnebi ifsad şebekelerinin maşası örgütlerle çatışmak durumunda bırakıyor. Karadan ve havadan Suriye’deki iç savaşa askeri müdahaleyle Türkiye “hedef ülke” ve “cephe ülkesi” haline getiriliyor.
Kısacası, hükümet sözcüsünün ifadesiyle “Türkiye, fiilen sahada bir savaş halinde.” Ankara, Rusya ile “Suriye’de genel barış mutâbakatı”nı fırsat bilerek, Türkiye’yi bölgede mezhebi etnik çatışmaların “parçası” haline getiren bu kuzaktan bir an evvel çıkmalı.