39 kişinin can verdiği gece kulübü saldırısını üstlenen IŞİD’in son bir buçuk yılda 1750’ye yakın insanın katledildiği ve 8 bin kişinin yaralandığı terör saldırılarında büyük payı olması, bir kez daha terörün iç ve dış kaynaklarını tartıştırıyor.
El Kaide türevi örgütlerin türediği zemini, İslâm tarihindeki “Hâricilik vakıası”nı ve emperyal ecnebilerin İslâm dünyasını mezhebi çatışmalara sürüklemede istimal ettikleri “cihadî- Selefî akımları” söz konusu ediyor.
Bu açıdan yeniden “laik – antilaik” ve “Alevîlik – Sünnîlik” fitnesinin alevlendirilmesi çarpıcı.
Görünen o ki, İslâm coğrafyasında tahriklerle gerilimi tetikleyecek, Müslümanları “cepheleştirecek”, Kur’ân’da esas alınması emredilen “meşveret ve şura” anlamındaki demokratikleşme çabalarını zehirleyip akamete uğratacak tuzaklar kuruluyor.
Asıl amacın, Suriye ve Irak’ta olduğu gibi bölge ülkelerini çökertmek, ardından da azdırılan terör ve iç çatışmalarla küresel güçlerin müdâhalesine “gerekçeler” oluşturmak olduğu her haliyle sırıtıyor.
TERÖRÜN MAKSADI…
Hedefin, İslâm âlemindeki demokrasi ve özgürlük arayışları sulandırılarak, “kullanma miâdı dolmuş” işbirlikçi diktatörler tasfiye edilip, iç darbe, karışıklık ve iktidar çatışmalarıyla yerlerine “yeni yerel işbirlikçi maşaları” getirmek olduğu “Arap baharı”nda oynanan oyunla bir defa daha açığa çıktı.
Libya’dan Mısır’a, Yemen’den Bahreyn’e, demokratik halk hareketlerinin şiddetle radikalleştirilip iç savaş kargaşasına itilmesiyle dejenere edilen “Arap baharı”nın “Arap zemheriri”ne dönüşmesi bunun son acı örneği.
Zira mevzubahis radikal örgütlere biçilen “rol”, mezhebî – etnik tefrikalar üzerinden Müslümanları Sünnî-Şiî bloklara taksimle “hedef ülkeleri” üçe-beşe bölüp parçalanmaya teşne haline getirmek. Fas’tan Afganistan’a İslâm ülkelerini, “büyük Ortadoğu projesi”ne (BOP) müheyya etmek. “IŞİD haritası”yla Pentagon’un “BOP haritası”nın aynı olmasının, küresel ve bölgesel bazda BOP’un hedefleriyle söz konusu örgütlerin amaçlarının tam örtüşmesinin anlamı bu.
İşgalle, iki milyon sivilin katledildiği Irak’ın parçalanmasından sonra Suriye’de IŞİD benzeri El Kaide artığı örgütlerle körüklenen çatışmalarda 600 bin insanın öldürüldüğü, on milyon Suriyelinin evini, yurdunu terk etmekle perişan edildiği ve topyekun ülkenin iç savaş kargaşasıyla bölünüp parçalanmanın eşiğine getirilmesi, bu menhus plân”ın sahnelenen senaryosu.
NEFRET VE ÖFKE DİLİ
Bunun içindir ki, öncelikle Meclis’in uhdesinde muhalefetle birlikte Türkiye’yi de kana bulayan terörün kaynağının, nasıl zemin bulduğunun, bunca teröristin hangi zâfiyetlerle ülkeye sızdığının, hangi mihraklardan destek bulduğunun ciddiyetle araştırılıp, terörle mücadelede çâre ve çözümler bulunmasına ihtiyaç var.
Başta iktidar cenâhı olmak üzere siyasetin, çatışmacı değil, bütünleştirici ve barıştırıcı dil kullanması; toplumsal fay hatlarını tahrik eden nefret ve öfkeden, kamplaştıran, ötekileştiren, bölüp kutuplaştıran agresif dilden uzak durması lâzım.
Son bir ayda peşpeşe dört büyük terör saldırısıyla ortalığın kan revan olduğu, yüzlerce vatandaşın can verdiği, ekonomide kriz sinyallerinin arttığı ve toplumsal kırılganlığın tavan yaptığı vartada, gece yarısı OHAL sürecini yeniden uzatan emr-i vakilerle, Türkiye’nin hiçbir problemine çâre olmayan “başkanlık” – “güçlendirilmiş cumhur–başkanlığı” benzeri dayatmalarla vakit kaybedilmemeli.
Aksi halde olan Türkiye’ye oluyor; ülke kan kaybediyor…