Çözüm süreci”ndeki vahim yanlışlarla Doğudan Batı’ya, ilçelerden büyük şehirlere, katliam gibi terör eylemlerinde asker sivil yüzlerce şehit verildi. Her defasında ciddî istihbarat ve güvenlik zafiyetleri sorgulanırken, 1 Kasım seçimlerine, hatta “15 Temmuz hâdisesi”ne kadar vahim kanlı patlamalar devam etti.
Özellikle AKP’nin tek başına iktidar sayısını kaybettiği 7 Haziran 2015 seçimleri gecesi Bahçeli’nin hiçbir koalisyonda yer almayacağını peşinen ilân etmesiyle ve “istikşâfi görüşmeler”le muhalefete hükûmet kurdurulmayarak kırk beş günlük süre doldurulurken, bir yerden düğmeye basılmışçasına bilhassa PKK ve IŞİD kaynaklı katliam gibi terör eylemleri tırman(dırıl)dı.
Meclis’in üçüncü partisi ve seçilmiş milletvekilleri “Terör örgütünün siyasî ayağı” denilerek dışlanıp tutuklanırken, “Kürt sorunu”nun demokratik zemine çekilmesine karşı çıkan terör örgütü militanlarının muhatap alınmasıyla demokratik ortam berhava edilip Türkiye yeniden yoğun terör ortamına sürüklendi.
Özetle, “Kürt sorunu”nda siyasetin ve Meclis’in değil, terör örgütünün muhatap alınmasıyla demokratik ortam berhava edilerek çatışma ortamına sürüklenildi. Güneydoğu’da bazı ilçelerde haftalarca, aylarca süren sokağa çıkma yasağıyla ağır çatışmalar ortasında halkın çoğu evini terk etti.
Terör örgütüne bırakılıp bir nevi teslim edilen mahallelerde her çatışma ve operasyonda ortalık yakılıp yıkılarak “savaş alanı”na çevrildi. Hendeklerin altından yüzlerce kilo patlayıcı çıktı.
KOPUŞA SEVKEDEN VAHİM KIRILMA!
Kısacası, ifrattan tefrite sapılan bu “u dönüşü” ve keskin çarkla hükûmetin tâlimatıyla Eylül 2014’te Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı’nca hazırlanan ve ‘çöktürme plânı’ adı verilen ‘gizli’ ibâreli ’savaş simülasyonu/eylem plânı”yla terörle mücadele askerî operasyonlara havale edildi.
2013’ten beri PKK’nın “çekiliyoruz” dediği dönemde Güneydoğu’da KCK eliyle “şehir savaşına hazırlık’ için kentlerin silâh deposuna çevrildiği, İçişleri Bakanlığı’nın 8 Temmuz’daki açıklamasıyla resmen belirtildi. (Sabah, 25.8.15)
Keza bu süreçte, Başbakan olarak, “2013’te ‘bütün silâhlı unsurlar Türkiye’yi terk etsin’ dedik. Ancak geri çekilmenin aksine son iki yılda Türkiye’de yıkıcı yıpratıcı saldırılarını arttırabilmek ve savaş için ciddî yığınak yaptılar” ifşaatında bulunan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı sıfatıyla “‘Çözüm süreci’ne ihânet ederek çok ciddî silâh stokladılar” cümlesi silâh yığınağına bile bile ses çıkarılmadığının açık ikrarıydı. (AA, 6 .9.15)
Ancak, derin bir travmayla bölge halkını “kopuş”a sevk eden ve örgütün işine yarayan en vahim kırılma, 28 Şubat 2015’te Başbakan Yardımcısı başkanlığındaki iktidar temsilcileri ile HDP’lilerin “Dolmabahçe mutâbakatı” masasının bizzat Cumhurbaşkanı’nca devrilmesi ve ardından HDP Eş Başkanının “Seni başkan seçtirmeyeceğiz!” çıkışı üzerine, tam tersi savrulmayla “çözüm süreci” rafa kaldırılıp, MHP ile tam bir “milliyetçi söylem ve siyaset birliği”ne sapıldı.
Her defasında “temizledik” denilen mahallerde ve “teröristlerin imha edildiği” duyurulan ilçelerde sokak yasağına rağmen tekrar şiddetli çatışmalar ateşlendi.
“İMH” İLE TERÖR ÖNLENEMİYOR
Her terör saldırısının ardından sınır ötesi Kandil’e yüzlerce kez yapılan hava operasyonlarında olduğu gibi dağı taşı bombalamanın ya da tanklarla, toplarla kentlerin, mahallelerin ablukaya alınıp günlerce ateş altına alınmasıyla terörün önlenemediği, Genelkurmay eski Başkanı’nın şimdiye kadar en az 40 bin teröristin “etkisizleştirilmesiyle” terör örgütünün bitirilemediği, yakınmasıyla sabit.
Zira terör bataklığını kurutmadan, dağa çıkışların önünü kesmeden, örgüte lojistik desteği, eleman-militan sağlayan ortamı ıslah etmeden, sadece “terörist imhâ etmek”le terör örgütü tasfiye edilmiyor ve terör bataklığı kurutulmuyor.