Eğitimdeki gerilemelere karşı, Milli Eğitim Bakanı, tek bir kritere bakılarak Türkiye’nin eğitim durumunu değerlendirmenin hata olduğunu ileri sürüp “Türkiye eğitime daha çok önem verip daha fazla kaynak ayırıyor, çok daha iyi durumda” dese de, raporun sonuçları vaziyeti ortaya koyuyor.
Zira halen şehirlerde bile 40-50 kişiye varan kalabalık sınıflarla, yüz binlerce öğretmen atanmayı beklerken öğretmensizlikten yıl boyu boş geçen derslerle, ödenek eksikliği ve yokluğuyla çeşitli adlar altında yakıt-temizlik paralarının toplanmasıyla eğitimde maddî kaynakların yetersizliği ortada.
Keza araştırmalara göre eğitimin bel kemiği öğretmenlerin maaşları yoksulluk sınırının neredeyse yarısı. Yüzde 83’ü borçlu, yüzde 13.3’ü icra tâkibinde olan öğretmenlerin geçinebilmek için pazarlama-satıştan boya-badanaya, tâmirat işlerinden şoförlüğe, garsonluktan müzisyenliğe ikinci bir iş yapmak zorunda kalmaları, eğitimin önemli sorunlarından.
KHK’LARLA MİLLÎ EĞİTİM’DE KIYIM!
Bunlarla beraber, sistem değişikliklerinin yanısıra, on binlerce öğretmenle eğitim yöneticisi ve çalışanın “havuz”a alınmasının ve ihraçların eğitimdeki çöküşte büyük payı olduğu görülüyor.
Resmî ideoloji cenderesindeki ders müfredatı, meslekî ve teknik eğitimden yüksek öğretime geçiş gibi problemler dururken, 2014’te dershanelerin kapatılması ameliyesiyle başlayan vetirede, “eğitimde parti bürokrasisi” oluşturma hesâbına kamuoyunda tartışılmadan apar-topar çıkarılan yeni Millî Eğitim Temel Kanunu’yla yapılan yer değiştirmeler ve görevden almalar Millî Eğitim’i iyice zaafa uğrattı.
Başbakanlığın bütün bakanlıklara ve kamu kurumlarına uygulanması için tamim ettiği MGK kararları ve “eylem plânları”yla, bizzat Millî Eğitim Bakanı’nın ikrarıyla 40 bine yakın deneyimli yönetici “havuz”a atılıp harcandı.
Özetle, demokrasiyi katleden 12 Eylül darbesi ile 28 Şubat “postmodern darbesi”nde yapılamayan Kanun Hükmünde Kararnâmelere (KHK) Millî Eğitimin içi âdeta boşaltıldı.
Eğitimdeki bu kırılmaya dikkat çeken Millî Eğitim eski Bakanı Hüseyin Çelik’in, “Bu havuz ahalisi, kendi irâdeleri ve tercihleri dışında eğitime hiç bir katkı sağlamadan maaşlı müdavimler haline getirilmiştir. Bu uygulama ile MEB’in kurumsal hâfızasına ve tecrübe birikimine çok büyük zarar verilmiştir” deyip nitelikli personel ve öğretmen ihtiyacı hâlâ tamamen giderilemeyen Bakanlıkta bu kadar insan ve kaynak israfının hoş görülmesini veya bu yapının aynen sürdürülmesini “akıl tutulması” olarak tanımlaması, eğitimin vaziyetini ele veriyor. (huseyincelik.net, 8.6.16)
KALICI TEMEL ÇÖZÜMLER…
Çelik’in, bu süreçte “görevden alınan Bakanlık merkezindeki üst düzey bürokratların yerine getirilenlerin çoğunun eğitimle uzaktan yakından ilgisinin olmadığı” tesbitiyle “Ne yapıldığını anlayan bir hayırsever varsa Allah rızâsı için bana da anlatsın!” tepkisi, “yaz-boz tahtası”na dönüşen Millî Eğitim’in röntgenini çekiyor.
Kısıtlı sayıdaki üst düzey personelin iktidarlarla beraber göreve gelip gideceği düzenlemesinin yapılabileceğini belirten Çelik, “aynı iktidarın farklı bakanları döneminde her şey silbaştan yapılırsa bunu akılcılıkla izâh edemezsiniz” diye yakınıyor.
Ne var ki, Millî Eğitim’deki kıyım furyası bununla da kalmadı, kalmıyor. Özellikle 15 Temmuz’un akabinde bu kez OHAL KHK’larıyla sorgusuz-sualsiz yargısız 100 binden fazla kamu personelinin ihraç edildiği furyada, en çok Millî Eğitime darbe vuruldu. 30 bini aşkın öğretmen, eğitimci, personel ve yöneticinin, yetişmiş kadroların görevden atılmasıyla en fazla Millî Eğitim kıyıma uğradı.
Demokratik eğitim reformuyla kalıcı ve kapsamlı temel çözümlerin hayata geçirilmesi gerekirken...