Ankara’da sırada koalisyon denklemlerinin denenmesi olsa da, Cumhurbaşkanı’nın daha etkin rol alıp süreci yeniden seçime yönlendirmesi tartışılıyor.
Davutoğlu’nun öncelikle seçimle gelmiş bir Başbakan olarak koalisyon kurmak istediği, buna mukabil seçimin üzerinden bir ay geçmiş olmasına rağmen hâlâ “süreci başlatacağı”nı söylemekle kalıp hükûmeti kurma görevini verme tarihini bile vermeyen Erdoğan’ın süreyi uzatıp 45 günlük oyalamanın ardından ülkeyi erken seçime götürmek istediği kanaati kuvvet kazanıyor.
Bilindiği gibi, seçimden üç gün sonra ilk yaptığı konuşmada siyasetçilere “egolarını aşma ve uzlaşma mesajları” verip herkesi seçim sonuçlarına saygıya dâvet eden Erdoğan, “Birinci parti hükûmeti kuramazsa görevi ikinci partinin liderine veririm; koalisyonu kuramazlarsa sandığa gidilir. Bu erken seçim değil, ‘tekrar seçim’ olur” demişti.
Meclis Başkanı seçiminin hemen ardından da bir yandan milletin 7 Haziran’da ortaya koyduğu takdire dikkat çekip Meclis’te çoğunluğa sahip bir hükûmetin en kısa sürede kurulması temennisini dile getirse de, Erdoğan koalisyon ya da seçim hükûmeti yerine “tekrar seçim”i vurgulamıştı.
OYUN KURULUYOR…
Nitekim, daha görevlendirme yapmadan “Bu tablodan bir hükûmet çıkmazsa çözüm mercii yine milletimizin ta kendisidir. Eğer parlamento çözemiyorsa çözecek olan milletimizin ta kendisidir. Yani kimse bu noktada milletimize gitmekten çekinmesin, kaçmasın” diye konuşmasıyla hedeflediği “tekrar seçim”e zihinleri hazırlıyor.
Bundandır ki, siyasî mahfillerde Erdoğan’ın günlerdir “Meclis Başkanlık Divanı’n bekleme” gerekçesiyle hükûmeti kurma görevini sürüncemede bıraktırarak daha baştan “koalisyon”un olmayacağı algısı oluşturmaya çalıştığı tesbiti doğrulanıyor.
Gerçek şu ki, özellikle iktidar partisinin Meclis Başkanlığını elde etmesi sonrasında yönlendirici etkisi artan Cumhurbaşkanı’nın doğrudan veya dolaylı müdahalesiyle bir restorasyon hükûmeti işlevini görecek koalisyonun oluşturulması daha da güçleştirilmiş.
Özetle, seçim sonucunu beğenmeyen Cumhurbaşkanı, iktidar partisine hükmeden baş aktör inisiyatifiyle oyun kuruyor. Yine MHP’nin desteğiyle parlamentodan çıkarılacak bir “seçim kararı”yla, üstelik bütün partilerin bakan vereceği “seçim hükûmeti” kurulmadan, mevcut müstafi hükûmetle “tekrar seçim”e gitmenin peşinde…
ALGI VE ZEMİN HAZIRLANIYOR
Bunun içindir ki, ekonomi bürokrasisine “Çalışmalarınızı 7 Haziran seçimleri öncesi gibi sürdürün” tâlimatıyla, kurumlara “vergi mükelleflerinin üzerine gitmeme” direktifi veriliyor.
Keza hükûmetle Meclis Başkanlığı, ilk kez milletvekili seçilenlerin “hak kaybını” önlemek amacıyla özlük hakları konusunda ortak çalışma başlatıyor. Emekli milletvekillerinin iki seneyi beklemeden “vekil emeklisi” sayılmasıyla diğer bazı avantajlar peşinen bahşediliyor; ilâveten yeni vekillere -15 Temmuz’da üç aylık 45 bin liraya yakın maaşın yanısıra- “telefon, telgraf ve posta giderleri için” iki aylık maaş tutarında 30 bin liralık ek para veriliyor. Kısacası, koalisyon seçenekleri tükenmiş gibi peşinen “tekrar seçim”in yapı taşları döşeniyor, zemini oluşturuluyor.
Peki, anketlerde, apar topar bir seçimin sonucunun değişmeyeceği, “seçim üstüne seçim”in seçmenin tepkisini çekeceği ve hatta iktidar partisi aleyhine ters tepeceği değerlendirmelerine rağmen, Saray, kaybetme ihtimaline karşı bu riski neden göze alıyor? Niçin “ille de ‘tekrar seçim”de diretiyor?