Daha referandum süreci başlamadan bir dizi manipülasyonla, 12 Eylül darbesi lideri Evren için çıkarılan “darbe anayasası”nın cumhurbaşkanına verdiği geniş yetkiler daha da genişletiliyor.
Başbakanlığın kaldırılacağı, “yürütme yetkisi ve görevi”nin Bakanlar Kurulundan alınıp, başbakanın ve kurulun bütün yetkilerinin tek başına cumhurbaşkanınca kullanılacağı karmaşık sistemde Meclis’in denetleme fonksiyonlarının başında gelen “güvenoyu”, “gensoru”, “sözlü soru” hakkı alınıyor. Denetleme yetkisi kısılan Meclis’in OHAL’ı ilân yetkisi cumhurbaşkanına da veriliyor.
Meclis’in yasama yetkisi içinde yer alan kanun hükmünde kararnâme çıkarma yetkisi verilen cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu ve Millî Güvenlik Kurulu’nun görüşü alınarak ilân ettiği OHAL’ı, tek başına altı ay ilân edebiliyor. Dahası OHAL’de kararnâmeleriyle temel hakları ve hürriyetleri sınırlayabiliyor.
Keza Bakanlar Kurulunun hazırlayıp Meclis’e sunduğu bütçeyi hazırlama yetkisi de artık cumhurbaşkanına geçiyor. Cumhurbaşkanının iâde ettiği kanun ancak 301 milletvekilinin oyuyla yeniden onaya sunulabiliyor.
HUKUK DEVLETİ YOK EDİLİYOR
Değişiklik tekliflerinin referandumdan geçip Resmî Gazete’de yayımlanmasıyla partisine resmen dönüp genel başkan olabilecek cumhurbaşkanı, 12 Eylül seçim ve siyasî partiler sistemiyle partisinin adaylarını belirleyerek yasamada da tek söz sahibi olduğu gibi, yargı üzerinde de büyük etkisi oluyor.
Meclis kanun çıkardığında cumhurbaşkanının kararnâmeleri hükümsüz kalacak; ancak cumhurbaşkanının 15 üyesinden 12’sini atadığı Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) sözkonusu kararnâmeleri nasıl denetleyeceği, Yüce Divan sıfatıyla, cumhurbaşkanını, yardımcılarını, bakanları hangi bağımsızlık ve tarafsızlıkla yargılayacağı merak konusu.
Halen idârenin/yürütmenin her türlü eylem ve işlemlerini denetleyen en üst yargı organı olan Danıştay’ın ve adlî yargının en üst mercii Yargıtay üyelerinin dörtte birini cumhurbaşkanı seçerken, geri kalan dörtte üçünü Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) tayin ediyor.
Buna göre yeni “cumhur-başkanlığı sistemi”nde, HSYK’nın 22 üyesinden 6’sını atayan cumhurbaşkanı, yeniden oluşturulan Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) 13 üyesinden 4’ünü atayacak. Demokratik ülkelerde Adalet Bakanı ile müsteşarı yüksek yargıda yer almazken, yeni sistemde cumhurbaşkanı, atadığı Adalet Bakanı ile müsteşarının tabii üye olmasıyla peşinen 6 üyeyi belirleyecek. Parti grubunun az iki üyeyi seçip eklemesiyle yargının en üst idarî kurulu HSK’yi de kontrolüne alacak.
Özetle, “yeni sistem”de“yürütmenin başı” olarak cumhurbaşkanının, doğrudan ve dolaylı olarak yüksek yargı üyelerinin yarısından fazlasını ve AYM’nin beşte dördünü atamasıyla yargı bütünüyle tek kişinin vesâyeti altına sokulup hukuk devleti yok edilecek…
“TEK KİŞİLİK VESÂYET” ALLANIP PULLANIYOR!
Hulâsa, “fiilî durum”un hukuka uydurulması gerekirken, Anayasa ve yasalar değiştirilerek hukuk “fiilî durum”a uydurulmasıyla “tek kişilik vesâyet” allanıp pulanıyor.
12 Eylül 2010’daki referandum kampanyasında olduğu gibi “yargının bağımsızlığı” propagandasıyla yargının “siyasallaştırılması”na karşı bu kez partili/parti başkanı cumhurbaşkanının yüksek yargı üyelerini belirlemesiyle daha vahim yanlışa giriliyor.
Ve 7 Haziran seçimlerinde AKP’nin tek başına iktidara gelememesi üzerine “millet kaosu seçti” saptırmalarıyla, ana muhalefete-muhalefete hükümeti kurma görevinin verilmediği, patlak verip kırsaldan büyük şehirlere katliâm gibi tırman(dırıl)an terör saldırılarıyla ortalığın kan gölüne döndüğü vartada “Ya seçim, ya kaos!” tehdidiyle 1 Kasım’da seçimin tekrarlanmasında olduğu gibi “ya ‘evet’ ya ‘seçim!’” tehdidi savruluyor.
Bediüzzaman’ın, “Tehditlerle, korkularla, hilelerle, efkâr-ı âmmeyi (kamuoyunu) başa bir mecrâya çevirmek mümkün olur; muhâkeme-i akliyeyi az bir zamanda kapatabilir” (İşârâtü’l İ’câz, 164) tesbitiyle, “halkın ‘parlamenter sistem’e karşı ‘başkanlığı’ istediği”ni pompalayan uyduruk anketlerle, yanıltıcı yoğun medyatik cerbeze ve çarpıtmalarla dehşetli bir algı operasyonu yapılıyor.