Cumhurbaşkanı’ndan Başbakan’a, “Siyasî hayatımıza mal olsa da” deyip “çözüm süreci”nin tasfiyesiyle bile bile az(dırıl)an terörün tırman(dırıl)dığı vetirede, özel okullara baskınlar düzenlenmesi, iktidara yandaş olmayan ve sermayeye operasyonların yapılması dikkat çekici.
Gerçekten, birçok il ve ilçede şehirler harap edilip sokağa çıkma yasağının konulduğu, bölgenin önemli bir kısmında “olağanüstü hal” uygulamalarının sürdüğü, şehid cenâzeleri geldiği vartada, üniversiteden ana okula kadar eğitim yuvalarına ve iktidarı eleştiren medyanın baskınlar neden? Millî Eğitimin devasa sorunlarını çözmek yerine, özel eğitim kurumlarının ve medyanın demokrasinin inkıtaa uğratıldığı dönemlerde bile yapılmayan baskına uğraması, bir siyasî “proje”nin sonucu. 7 Haziran’da tecelli eden millet irâdesinin yok sayılması, yeni seçilen Meclis’in âdeta çürütülüp devre dışı bırakılması, seçim öncesi bir “siyasî proje”yi ortaya koyuyor...
“KORKU SİYASETİ”YLE…
Mâlûm, “çözüm sürec”ini yürütmekle görevli Başbakan Yardımcısı, HDP Eşbaşkanının “Seni başkan yaptırmayacağız” çıkışının Cumhurbaşkanı’nın tahrik ettiğine bağlamıştı. Ardından Sağlık Bakanı, açık açık “Başkan seçilseydi kaos olmazdı” demişti. En son Başbakan’ın “Bir-iki puan oy daha bize verilseydi ‘çözüm süreci’ devam edecekti” sözleri, apar topar “tekrar seçim”e gidilmesinin maksadını açıkça ortaya koyuyor.
Belli ki, seçime giderken göz dağı verme, iktidara medhiyeler dizmeyen medyayı susturma, yıldırma, bastırma ve sindirme operasyonu yürütülüyor. Bilhassa yolsuzluk ve hırsızlık iddialarına dair halkın doğru bilgilendirilmesi engelleniyor.
Özetle, olup bitenler büyük bir plân ve stratejinin senaryoları. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısının tamamen değiştirilerek yargının hükûmetin uhdesine alınması, devletin/hükûmetin usûlsüz harcamalarına, ihâleye fesad karıştırmalara dair Sayıştay denetim raporlarının millet adına denetimle yükümlü Meclis’e gönderilmesinin engellenmesi yetmemiş! Özellikle 17-25 Aralık yolsuzluk-rüşvet-hırsızlık soruşturmalarının açığa çıkmasından sonra bir buçuk yıldır hukuksuz ve kanunsuz dayatılan denetimlerin ardından, iktidarca “bir proje” olduğu ikrar edilen tek hâkimlik Sulh Cezâ Hâkimlikleri garabetinin ihdasıyla yapılan “terör suçlaması” yaftasıyla yapılan sözkonusu operasyonlar bir panik halini deşifre ediyor…
Tesbit şu ki, yürütme ve yargıyı emrine alan siyasî iktidar, daha yeni yapılan bir seçimde sandıktan çıkan millet irâdesini hiçe sayarak “tekrar seçim”le yasamayı da yeniden kontrolüne alma peşinde. Bu sâikle bütün bu çarpıklıklara tevessül ediliyor…
Bunun içindir ki, hükûmetin hoşuna gitmeyen haberleri yayınlayan, manşetleri atan gazeteler ve televizyonlar baskı altına alınıyor. Âdeta “benden olmayan hiç olmasın” mantığıyla, “bana karşı olursanız, olup bitenleri kamuoyuna duyurursanız, başınıza geleceği bilin!” örtülü tehdidi savruluyor. “Biat” ettiremedikleri muhalif basını, kontrol altına alınıp biat ettirerek seçimlere gidilmek isteniyor. Bundandır ki, “Bize oy vermezseniz, terör daha da artacak, ekonomi batacak!” telkiniyle ortalık ateşe verilip bir nevi “felâket tellâllığı”yla “korku siyaseti” dayatılarak, seçimlerde iktidar partisi lehine ortam hazırlanıyor. AKP’yi tek başına iktidara getirecek algı oluşturulmaya çalışılıyor…
“SATHÎDİR, MUVAKKAT OLUR…”
Kısacası, 7 Haziran seçimlerini kabul etmeyen AKP, önümüzdeki seçimin de akıbetini görüyor. Bu durum, birçok anketten çıkan sonuçlarla, AKP’nin 1 Kasım seçimlerinde de başarılı olamayacağı, tek başına iktidara gelecek sayıyı bulamayacağı telâşıyla tehevvüre kapıldığını ele veriyor. Bu yüzden güç zehirlenmesiyle bu tür hukuk tanımazlıklara başvurduğu kanaatini kuvvetlendiriyor. Görünen o ki, hırsızlık, yolsuzluk, kirli operasyonların üzerini örtmek ve yeniden tek başına iktidara gelmek hesâbına “çözüm süreci”nin berhava edilmesi yetmedi; gerçekleri bildiren medyanın da devre dışı bırakılması deneniyor. Muhalif tek ses bırakılmak istenmiyor…
Bu “proje”yle parlamento çürütülüyor, çeşitli atraksiyonlarla, meşrû olmayan taktiklerle, manipülasyonlarla siyaset kirletiliyor. Tam da darbe dönemleri gibi, Garip cerbezelerle ve yanıltmalarla “cambaza bak!” oyunuyla nazarlar saptırılıyor; kamuoyu yanıltmalarla yönlendirilmeye yelteniliyor.
Bediüzzaman’ın beyânıyla, “Tehditlerle, korkularla, hilelerle efkâr-ı amme (kamuoyu) başka bir mecrâya çevriliyor.” Fakat, yine Bediüzzaman’ın tesbitiyle, “te’siri cüz’idir, sathîdir, muvakkat olur, Milletin muhâkeme-i akliyesi (düşüncesi) az bir zamanda kapatabilir…” (İşârât’ül İ’câz, 164)
Peki, sonrasında gerçekler ortaya çıktığında ne olacak, hangi saptırma ve yanıltmalara başvurulacak?