"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Tablet projesi” fiyaskosu...

Cevher İLHAN
08 Şubat 2016, Pazartesi
Sömestr tatilinin bitmesiyle okullar ikinci yarıyıl başlarken, dönemin Başbakanı ve Millî Eğitim Bakanlığı tarafından âlây-ı vâlâ ile “eğitim sistemimizde çığır açacağı” iddiasıyla 2010’da başlatılan “Fatih projesi”nin de fiyasko ile sonuçlandığı ortaya çıktı.

“Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (Fatih Projesi)”, olarak bütün örgün eğitim kurumlarını kapsayan “tablet projesi”nin -Ekim 2015’e kadar- sadece yüzde 14,33’ü tamamlanabilmiş.

Seçim meydanlarında, “eğitimde devrim” olarak propaganda edilen “proje”nin öğrencileri bilimin esası olan kitap, kalem ve defterden soğutup sanal âleme hapsedeceği, “kitapsız eğitim”le eğitimi ütopik hale getireceği sakıncalarına hiçbir ikna edici açıklama getirilmezken, AKP hükûmetinin eğitimdeki “en iddialı projesi”ne dair bir çok usûlsüzlük, yolsuzluk şâibesine Meclis araştırması yapılması isteniyor.

Bursa milletvekili Dr. Ceyhun İrgil’in verdiği soru önergesinde, bitirilmesi önce dörtten beş yıla, ardından yedi, şimdi de sekiz yıla -2018’e- uzatılan ve 8.5 milyar lira bütçe ayrılan “proje”nin, elektronik tahtalarla tabletler arasındaki uyumsuzluk, teknik şartnâmelere uygun olmayan malzeme kullanımına dikkat çekiliyor. Teknolojik bir eğitimden söz edilemeyeceği ifâde ediliyor.

Önergede, 2015 yılı için projeye “1 milyar lira bütçe ayrıldığı” kaydedilerek, bazı aşamaları yargıya taşınan “proje”nin bitirilme tarihinin sürekli ertelenmesinin usûlsüzlük ve yolsuzluk gerekçesi ile açılan soruşturmaların müfettişler tarafından bilinçli olarak kapatılmasının sebebi soruluyor. Yapılan usûlsüz iş ve işlemlerin tesbit edilmesi amacıyla bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması gerektiği belirtiliyor.

Kalabalık sınıflardan, ezberci, bol ödevli garip müfredattan, öğretmen ve teknik yetersizliğe kadar eğitim sisteminin devâsa problemler çözülmüş değil.

Bari, beş yıldır 44.449.478,55 lira harcandığı halde hâlâ yüzde 14.33’ü ancak tamamlanabilen “tablet projesi”nin akameti araştırılsın…

250 bin polisten 60 bini “temizlenmiş”!

Siyasî iktidara yakın medyada “Emniyet’te paralel temizlik tamam” başlıklı “haber”e göre, 17-25 Aralık darbe girişiminde aktif rol oynayan ‘örgüt’ün emniyet kadrolanması çökertilmiş. 250 bin kişilik emniyet teşkilâtında 60 bin ‘çürük elma’ tek tek ayıklanmış.” Yani mahkeme kararıyla ve savcıların yazılı tâlimatıyla sözkonusu operasyonlarda “adlî kolluk” olarak görevlendirilenlerin yanı sıra ülkedeki polislerin dörtte biri “paralellik” suçlamasıyla “temizlenmiş.”

En vahimi de, “pramit yapılanma darmadağın” ve “organize suç işleme kabiliyeti yok oldu” ara başlıkları altında yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvet soruşturması ve operasyonları “darbe” olarak çarpıtılıp 60 bin polis “devlet içinde devlet kurmak” ithamıyla töhmet altında bırakılıyor.

Bu durum, “Hiçbir günâhkâr başkasının günâhını yüklenmez” meâlindeki Bediüzzaman’ın “birisinin hatasıyla başkası, partisi, akrabası, kardeşi, hânedanı, çoluk çocuğu mesul olmaz” mânâsını tefsir ettiği (En’âm 164, İsrâ 15, Fâtır 18, Zümer 7) âyetinin hükmünü hakikatini bir defa daha okutturup tesbit ve tasdik ediyor. (Emirdağ Lâhikası, 250.253)

“Kâbe’de alkışlı, ıslıklı tezâhürat!”

İslâm âlimleri, Kâbe’yi tavafta ihramın anlamını, her türlü dünyevî rütbe, apolet ve makamdan sıyrılarak Allah’ın huzurunda bütün insanların eşit olması olarak izâh ederler.

Bu bakımdan Başbakan Davutoğlu’nun, son umrede Kâbe’de fark ettiren umrecilerin slogan, alkış ve ıslıkla tezâhüratlarına el sallayarak karşılık vermesi tartışma konusu oldu.

Şüphesiz Türk ziyaretçilerin Beytullah’ın huzurunda bir siyaset ve devlet adamına ilk kez ıslık çalıp, slogan atıp, alkışlamaları kabih bir hareketti. 

Başbakan’ın tıpkı parti mitinglerindeki gibi defalarca el sallayıp selâm vermesi de hiç hoş karşılanmadı ve kınandı. Kalabalığın arasına giren bazı tahrikçilerin, şuursuzca sözkonusu “câhiliye âdeti”ni canlandırmalarına Başbakan’ın el sallaması, İslâm âlimlerince eleştirildi.

Gerçekten, diyelim ki –onca koruma ve danışmanla gezen- Başbakan, bir emr-i vakiyle karşılaştı; en azından görmezden gelemez miydi? Ya da bunun İslâma göre uygun olmadığı, bir “câhiliye âdeti” olduğu kendisine hatırlatılamaz mıydı?

Yoksa, “alkışlı, ıslıklı ve sloganlı tezâhürat”la Kâbe avlusunun da âdeta miting alanına çevrilmesi, “din nâmına siyaset”in dini yozlaştırıp politik rantı uğruna istimal ve istismarının son bir tezâhürü müydü?

Allah, basiret ve iz’an versin…

Okunma Sayısı: 3883
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı