Son zamanlarda Vatan Partisi Genel Başkanı Perinçek, her çıktığı televizyonda, 10 Mart 2014’te tahliye edildiği Silivri Cezâevi kapısında “Cemaatlerin, tarikatların kökünü kazıyacağız” çıkışıyla “Erdoğan ve AKP yönetimi bizim mevzie geldi” sözlerini tekrarlıyor.
7 Kasım 2015’te Aydınlık’taki köşesinde ve 2 Ocak 2016’da Akit Tv’de, peşinden 13 Ocak’ta Habertürk’te “Erdoğan bizim mevzie geldi. Demokraside cemaatler olmaz. Bütün cemaatler tasfiye edilir, öncelik Gülen cemaatinde. Cemaatleri tasfiye edip okullarını kamulaştıracağız” iddiasını seslendiriyor.
Açık açık “Tayyip Erdoğanlar yanımıza geldi. Biz onların yanına gitmedik. Biz kendi mevziimizde duruyoruz. Erdoğanların mevziimize gelmesinden sevinç duyuyoruz” diyor.
En son “Gazeteciler.com” internet sitesine değerlendirmelerde bulunan Perinçek, “Hayatımın en mutlu dönemlerindeyim diyebilirim. Türkiye’nin geleceğine güvenle bakıyorum” diye mutluluğunu âdeta ilân ediyor. “Bu işin sahibi biziz, Tayyip Erdoğan bizim dediğimiz yere geldi. Şimdi bu söylediklerimiz kabul gördü” diye konuşuyor.
Vakıa şu ki; her eleştiriye anında karşılık veren “iktidar medyası”nda, “Erdoğanlar mevziimize geldi” çıkışına hiçbir itirazda ve tavzihte bulunulmuyor. En ufak bir twette dahi cevap veren Cumhurbaşkanı danışmanları, bu konuda hayret verici bir suskunluk içinde, tek kelime cevap verilmiyor. Sahi neden?
“Kayseri pazarlığı”nın akıbeti…
Geçtiğimiz haftalarda Birleşmiş Milletler’in Türkiye’ye “Mülteciler için sınırlarınızı açın” çağrısına sırt çıkan Cumhurbaşkanı, BM’ye sert çıkmıştı. “Neymiş, ‘kapınızı açın, onları alın.’ Peki ey Birleşmiş Milletler, sen ne işe yarıyorsun, senin görevin ne!” diye seslenerek, “Herhalde otobüsler, uçaklar boşuna durmuyor” restiyle sığınmacıları otobüslere bindirip diğer BM üyesi ülkelere gönderebileceği imâsında bulunmuştu.
Devamında da “Bizim alnımızda ‘enayi’ yazmıyor kusura bakmayın. Biz bir yere kadar sabır, sabır, sabır ondan sonra da gereği neyse bunu yaparız” diye çıkışmıştı.
Ne var ki çok geçmeden, Başbakan’ın “Kayseri pazarlığı” dediği AB-Türkiye zirvesinde mülteciler bir defa daha Türkiye’ye boca edildi. 72 şarta bağlanan Türkiye’ye vize muafiyeti ve üç milyar ilâveten üç milyar daha “mülteci desteği” verilmesi 2018’e ertelenirken, Avrupa ülkelerindeki mültecilerin otobüslere ve uçaklara bindirilip Türkiye’ye geri getirilmesi, “geri kabul anlaşmasının koşullarının yerine getirilmesi” anlaşmasıyla imzalandı.
Buna göre, Türkiye’nin otobüslerle mülteci yollaması bir yana, Avrupa’daki mülteciler de otobüslere bindirilecek Türkiye’ye geri gönderilecek. Böylece, Türkiye’deki üç milyondan fazla mülteciye Avrupa’daki bir milyon mülteci de eklenecek.”
İşte bu vasatta, gelen eleştiriler üzerine bu kez “Para pazarlığı yapmadık” diyen Başbakan yeniden Brüksel’de. Bakalım, “Kayseri pazarlığı” övgülü “mülteci politikası”nın akıbeti ne olacak ve nasıl “başarı” olarak propaganda edilecek!..
“Kaos korkusu”
Seçimlerden önce “Ya AKP’nin tek başına iktidarı ya kaos!” denmişti. Şimdi de, “Ya ‘başkanlık, ya kaos” mesajı veriliyor. Kısacası, bir “kaos korkusu” pompalanıyor.
TRT’nin ilgisi için daha kaç can gitmeli?
13 Mart Pazar günü saat 18.45’te 37 insanımızın katledildiği ve 125’inin yaralandığı hain saldırı akşamı henüz cenâzelerin yerde olduğu Kızılay’daki can pazarı sırasında bir televizyonda “Survivor 2016” adlı bir yarışma programının AB’de ve Totalde reytinglerde birinci olup en çok izlenesi, halkın ülkeyi kan gölüne çeviren terör olaylarını da artık kanıksadığı garabetini açığa çıkardı.
Ancak en garibi, halkın vergileriyle yayın yapan devlet kanallarının da aynı gece “vur patlasın, çal oynasın” kervanına katılması. Ve saldırının akabinde Türkiye’de bütün karasal ve uydu yayınlarında izlenilebilme altyapısına sahip tek kanal/TV grubu olan TRT’nin vahim bomba patlamasına karşı bigâne kalması. Dizilerle, belgesellerle, maç haber ve yorumlarıyla yayınlarını sürdürmesi. Ve siyasî iktidar cânibinden hâlâ halka “endişe etmeyin” çağrılarının gelmesi…
Gerçekten, reyting uğruna en ufak bir haberi dakikalarca ekranda tutan televizyonların, dahası milletin vergileriyle yayın yapan devlet kanallarının katliâm gibi fevkalâde vahim saldırılarından endişe etmemiz için daha kaç canın gitmesi gerek?!
“İstiyorlar ki…”
“İstiyorlar ki, dünya lideri diye her gün yerlere göklere koyamadıkları siyasetçilerine, bu ülkenin bütün kurum ve kuruluşları sizin emrinizin altındayken, hiçbir sorumluluğunuz yok bütün olanlardan diye sormayalım.
“Amerika kendi vatandaşlarını uyarmışken, bu ülkeni istihbarat teşkilâtı, ne iş yapar diye sormayalım. Bu ülkeni içişleri Bakanı terör saldırılarını kınamak dışında bir iş yapar mı diye sormayalım. Plâkasına kadar bilinen araçların Ankara’nın göbeğinde nasıl bomba patlatabildiğini sormayalım.
İktibas
“AKP günü kurtarıyor, geleceği karartıyor.” Ömer Laçiner (Birim Dergisi Genel Yayın Yönetmeni)
“Soru sormak yerine, ‘aman iktidara halel gelmesin medyasının’ sözlerini, devletimizin nasıl teyakkuzda olduğuna dair hik3ayelerini dinleyelim.”
Orhan Kemal Cengiz (Yazar)