Ankara’nın eninde sonunda “Esad’lı geçiş plânı”nı kabul etmek zorunda kalması, dört yıldır “stratejik derinlikli”den “stratejik hata”ya, “komşularla sıfır sorun”dan “komşularla sıfır ilişki”ye dönüşen dış politikanın iflâsının ifâdesi.
Tesbit şu ki, Irak’ın işgalle ifnasından sonra İsrail’in bölgedeki güvenliğiyle enerji rezervleri ve hatları çıkar hesâpları uğruna Suriye’yi de tahribe didinen ABD öncülüğündeki “uluslar arası koalisyon”un başarısızlığı üzerine “IŞİD’le mücadele” paravanında taktik değiştirildi.
Zira “parmak karıştırarak” bölgenin kargaşaya sürüklenmesine sebebiyet veren Batılı devletler ve ifsad şebekeleri Suriye’de de çözümsüz kaldılar. Ecnebi istihbarat servislerinin cirit attığı, El Kaide bağlantılı onlarca silâhlı radikal “cihatçı örgüt”ün kıyasıya çatıştığı iç savaştaki ülkede tıkandılar.
BM verilerine göre sayıları 220 bini aşan insanın katledildiği, yüzbinlercesinin yaralandığı, dokuz milyon kişinin evlerini - yurtlarını terk edip sığınmacı durumuna düştüğü Suriye’nin, Esad’ın gidişiyle daha beter çöküşe sürükleneceği çözümsüzlükten Rusya’nın müdahalesine râzı olmuşlar.
Bundandır ki, okyanuslar ötesinden gelip “barış ve özgürlük” paravanında Irak’ı etnik ve mezhebî tefrikalar üzerinden bölen ve Suriye’yi parçalamaya çalışan Washington ile Londra, “sorun”u Rusya’ya ihâle etmişler…
“TÜRKİYE’NİN ARTIK SÖZÜ YOK!”
Rusya’nın Suriye’de hava operasyonlarını yoğunlaştırdığı esnada gerçekleşen zirvede Putin’in “Askerî operasyonların olumlu sonuçlanmasının ardından tüm dinî ve etnik gruplarlarla siyasî güçleri bir araya getirecek uzun dönemli siyasî dönemin temelini oluşturulacağı” perspektifine, Esad’ın “Rusya ile birlikte krizin uzun vadeli çözümüne ulaşabiliriz” açıklaması bunun ikrarı.
Mevcut Şam yönetiminin kolay kolay gitmeyeceği öngörülüyor. Keza daha evvel “Birkaç hafta içinde Esad devrilecek”, “Yakında Emevî Camii’nde Cuma namazı kılacağız” iddiasında bulunan Başbakan’ın, Esad’ın Rusya’dan dönüşünden sonra “Keşke Esad orada dâimî kalsa da geçiş süreci böyle başlasa” sözü de bir temenniden öteye geçmiyor.
Diplomatların, “Bizimkiler ‘Esad gitsin’ diyor; Amerikalılar ise Esad’ın gitmesini istemiyorlar, Esad’ın gitmesi, uluslar arası eğilimi tamamen gündemden çıktı” değerlendirmeleri dikkat çekici…
BARIŞ VE İŞBİRLİĞİ TESİSİ
Nitekim bu coğrafyadaki yeraltı ve yerüstü zenginlikleri sömüren Batılılarla Rusların isteğiyle Esad’ın yine kalacağını nazara veren diplomatların, “kendilerine göre güvenilir birisini bulana kadar Esad’ı tutacakları” analizleri, yakın gelecekte bunun mevzubahis olmadığını gösteriyor.
Bu durum, “Arap baharı”nı manipüle edilen “kullanılma miâdları” dolan “maşalar”ı acımasızca “yeni taşeronlar”la değiştiren emperyallerin, “Esad için ileri bir tarihte çizilecek yol haritası”yla tıpkı 42 yıllık Kaddafi’nin linçi ve 32 yıllık işbirlikçileri Mübârek’in kafese konulması akıbetini hatırlatıyor. Amerikan Dışişleri Bakanı’nın “henüz bir yol haritası yok” cümlesi bu açıdan çarpıcı.
Bütün bunlara rağmen, uzlaşıldığı belirtilen “üç aşamalı plân”la radikal örgütlere silâh/mühimmat verilmemesi, Şam yönetimiyle muhalefetin doğrudan diyaloğunun sağlanması ve bütün tarafların katıldığı ortak mutâbakat hükûmetinin kurulmasını hayata geçirecek “geçiş plânı” fevkalâde önemli.
Hülâsa, öncelikle Türkiye ile 911 kilometrelik sınırı olan Suriye’nin silâhlı yabancı örgütlerden temizlenmesi, silâhların susması, kanlı çatışma ve iç savaşın sona ermesi, perişan edilen milyonlarca göçmenin yurduna - yuvasına dönmesiyle nihâî çözümün önü açılmalı.
Ortadoğu’da barış ve demokrasiye kapı açılmasının yolu budur…