Rus uçağının düşürülmesiyle bozulan ilişkilerin düzeltilmesine doğru olumlu mesajların verildiği vetirede, Rusya Büyükelçisinin Ankara’nın ortasında suikasta uğramasıyla Türkiye – Rusya ilişkilerinin yeniden koparılmasının kasdedildiği âşikâr.
Suikastın, Türkiye ile Rusya’nın Suriye’de “insanî yardım koridoru”nu oluşturmakta anlaştıkları ve tam da Moskova’da Türkiye, Rusya ve İran dışişleri bakanlarının Halep’te mâsum sivillerin tahliyesini, ateşkes ve barışı görüşmelerinden bir gün önce olması menhus maksadı deşifre ediyor.
Maksadın, son dönemde kısmen onarılan ilişkileri bozmak; Türkiye’nin, Şam yönetimiyle irtibatlı iki önemli komşusu Rusya ve İran’la ortak mutâbakatla öncelikle Halep’te kalıcı ateşkesle siyasî çözümün önünün açılmasını önlemek olduğu ortada.
TÜRKİYE – RUSYA - İRAN İŞBİRLİĞİNİ BOZMAK
Nitekim daha ilk saatte Rusya Federasyon Konseyi Savunma ve Güvenlik Komitesi Başkan Yardımcısı Frants Klintseviç’in “Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getirmek istiyorlar” mesajı ile Rusya Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Aleksy Puşkov’un “Uçağımızı düşüren yapıyla bu suikastı yaptıran aynı” demeci, Rusya’nın suikastla kurulmak istenen tuzağın farkında olduğunun işâreti.
Keza Rusya Devlet Başkanı Putin’in suikast sonrası ilk açıklamasında, “Suikast, Rusya ile Türkiye ilişkilerini bozup, Rusya, Türkiye ve İran’ın Suriye’de varılan ortak çözüm çabasını akamete uğratma provokasyonudur” sözü bunun ifâdesi.
Akabinde Cumhurbaşkanı ile İçişleri ve Dışişleri Bakanlarının, saldırıyı normalleşmeye başlayan Türkiye-Rusya ilişkilerine yönelik açık ve büyük bir provokasyon nitelemeleri de aynı anlamın teyidi.
Katledilen Büyükelçi’nin uçak krizi ve sonrasında Türkiye–Rusya ilişkilerinin düzelmesi için çok yoğun gayret gösteren bir Türkiye dostu olması bu tesbitleri teyid ediyor.
Ne var ki, suikastın ilk dakikalarında, yetkililerden ve sorumlulardan henüz bir açıklama gelmeden, daha sorgulamalar tamamlanmadan, hiçbir inceleme ve araştırma yapılmadan, -hükûmet Emniyet ve istihbarat yetkililerinin ihtiyatına karşı- sûîkastçı polisle ilgili spekülasyonlar, “darbe girişimi” soruşturmalarındaki gibi konuyu saptırıp sulandıran atraksiyonlar olarak sırıttı.
Bu arada bir dizi soru cevaplamayı bekliyor. 15 Temmuz’dan sonra önemli toplantı ve törenlere giren subayların üstü aranırken, bir Çevik Kuvvet polisinin yetkisiz salona girip kendini “koruma” olarak tanıtarak Büyükelçi’nin arkasında yer alması, silâhsız özel güvenlik görevlilerinin dışında salonda tek bir polisin ve Büyükelçinin üç korumasının bulunmaması ve saldırganın Özel Harekât’ın operasyonuna kadar uzun süre müdahale edilmeyip etkisiz hale getirilmemesi başta gelen istifhamlardan.
Saldırının Türkiye-Rusya ilişkilerini olumsuz etkilemeyeceğini belirten Rus yetkililerin, “Türkiye’nin ilgili servislerinin güvenlik önlemlerini almaları gerekiyordu” yakınmaları bunun imâsı.
TAHRİK, İNFİÂL VE PROVOKASYON…
Gerçek şu ki, son günlerde kitlelerin Rusya ve İran’a karşı kışkırtılmasına engel olunamadı. İktidara yakın medyada, sosyal medyada Rusya aleyhinde kıyasıya tahrik edici yayınlar yapıldı; Rus Elçiliği ve konsolosluklarına saldırı teşebbüslerinde bulunuldu, İran’ı tahkir edip hedef alan kışkırtmalar gırla gitti. Halkın hissiyatını istismarla kitleler tepkiden infiâle sevkedildi. O denli ki, Halep üzerinden fitne ateşinin, Sünnî-Şiî mezhep husumeti karşıtlığına âlette istimale kalkışılmasına seyirci kalındı. Bu infiâli dindirecek ciddî tedbirler alınmadı.
İşte medyatik tahriklerle kabaran bu kaotik nefret ve öfke ortamında ortaya atılan suikastçı, Türkiye’nin bölge ülkeleriyle Müslüman komşusu Suriye’de ateşkes ve barış için işbirliği çabasından rahatsız olan ifsad şebekelerinin ve küresel emperyal güçlerin oyununda maşa ve figür olarak sahneye sürüldü.
Tahrikli provokasyonlara meydan vermeyecek itîdal ve temkinin temini en evvel iktidara düşer.