“Çözüm süreci”nin politik hesaplarla ıskartaya çıkarılması, küresel emperyal projelerle ülkeyi terörle kargaşa ve kaos ortamına sürükledi.
Son üç yılda “süreç” adına “güvenlik güçlerinin militanlara ilişmemesi” tâlimatıyla bölgenin terör örgütüne “teslim” edilmesi sonucu kırsalda ve özellikle şehirlerde “şehir savaşı” için silâh yığınağı yaptığı resmî mercilerin MGK ve hükûmete sundukları raporlarla ortada iken, ne yazık ki AKP siyasî iktidarı buna bilerek bigâne kaldı.
Düşülen vartada, PKK’nın yoğun silâhlanmaya gittiği, şehir yapılanması Doğu ve Güneydoğu’da şehir merkezlerindeki evlere 80 bin uzun namlulu silâh depoladığı, resmî raporlarla tescil ediliyor.
Başbakan’ın her fırsatta kamuoyuna karşı “kamu düzeni”nden dem vurup “hiçbir illegal yapılanmaya müsaade etmeyeceği”ni ileri sürdüğü vasatta, örgüt mensuplarının evlerinde başta kalaşnikof ve pompalı tüfek ile çeşitli tip ve ebattaki tabancalar ile patlayıcıların saklandığı; hatta kalaşnikof olan bu silâhlar arasında roketatar, tanksavarın olduğu silâhların adedi, markası ve diğer mühimmat türleri tesbit edildiği, siyasî iktidara yakın ve ”yandaş medyada “Çekiliyoruz’ dediler 80 bin silâh depoladılar” yakınmalarıyla yer aldı, alıyor…
“ŞOK İTİRAF”, ”SÜREC”İN FİYASKOSU
Bu arada Başbakan Yardımcısı ve hükûmet sözcüsünün, “PKK, ‘çözüm süreci’ni yeniden güçlendirip silâhlanmak, devrimci halk ayaklanması için uygun ortamı bulmak amacıyla sinsi biçimde kullandı” itirafında bulunuyor.
Keza AKP Genel Başkan Yardımcısı, “Devletin operasyon yapmadığı son iki buçuk yıllık süreçte örgüt her tarafa yığınak yaptı, terör estirdi, yol kesti, vatandaşları dağa kaçırdı; ‘sürec’in başından bu yana yirmi köy korucusu katledildi” diye ikrar ediyor.
Özetle, Genelkurmay ve istihbarat birimleri, Güneydoğu’da özellikle bazı ilçelerde KCK eliyle silâhlanma ve yığınak faaliyetini belgelenmiş. Raporlar, bir tek terör örgütü elebaşlarının muhatap alındığı, Meclis’in devre dışı bırakıldığı, muhalefetten ve hatta iktidar partisi milletvekillerinden kaçırılan, halktan gizlenen “sürec”in yanlış yönetilmesiyle terör örgütü güçlendiği kaydedilmiş.
Cumhurbaşkanı’nın ve Başbakan’ın ifâdesiyle yurdu terk etmesi bir yana silâhı bırakmamış. Dahası bu sürede dağa çıkan gençleri silâhlı eğitimle militanlaştırmış. Sınır dışına çıkanlar, oranları yüzde 10-15’i geçmeyen hastalar ve yaşlılar olduğu bizzat belirtilmiş…
Daha altı ay önce “Dolmabahçe mutâbakatı” yapan ve “terörün sona erdiği”, “anaların gözyaşlarının dindiği” propagandasıyla seçimlerde oy devşiren AKP hükûmetinin Başbakanı’ndan gelen şok itiraf, “sürec”i siyasî rantta kullanan iktidarın bu açmazını bir defa daha ele veriyor. “Demokratikleşme” ve “millî birlik ve kardeşlik projesi” olarak ortaya attıkları “çözüm süreci”nin akamete uğramasını en son “2013 yılında bütün silâhlı unsurlar Türkiye’yi terk etsin’ dedik. 2013 Mayıs’ında Türkiye’den geri çekilmesine karar verilen unsurlar, aksine son iki yıl içinde Türkiye’de kendi yıkıcı yıpratıcı saldırılarını arttırabilmek için ciddî bir yığınak yapma teşebbüsüne yöneldiler” şikâyetiyle açıkça deklâre eden Başbakan’ın sözleri, AKP iktidarının “çözüm süreci”nin iflâsını ve fiyaskosunun açık itirafı…
İFRATTAN TEFRİTE, NİÇİN?
Peki, Emniyetin “topyekûn saldırılarının önceki yıllara göre riskli olduğunu” bildirdiği çatışmaları bahane ederek ülkeyi savaş alanına çeviren PKK’nın, “serhildan hazırlıkları”nı 2013 Ağustos’unda haber vermesine ve son bir buçuk yılda bu uyarıları yinelemesine rağmen, neden tedbir alınmadı da, iki yıl boyunca PKK’nın yığınak yapmasına göz yumuldu? Niçin “çözüm süreci’ işliyor” yanıltmasıyla millet oyalandı, aldatıldı?
Neden, “kırsal, kentsel, örgüt yönetimi, yurtdışı faaliyetleri, parça örgütlenmelerle alanda kalkışmaya hazırlandığı” ikazları dinlenilmeyip, toplumun kutuplaşmaya sürüklenmesine, depolanan silâhların alanda kullanılması raddesine gelinmesine âdeta seyirci kalındı?
Sonra, terör örgütünün şehirleri yakıp yıktığı, çatışmalarla harabeye dönen kentlerde sokağa çıkma yasağının konulduğu, halkın etnik iftiraklar üzerinden kamplaşıp kutuplaştığı ve altmıştan fazla şehid verilen kargaşada neden ille de “tekrar seçim”e gidiliyor? Ekonomik kırılganlıkta en az iki milyar mâliyeti bir yana, “inadına seçim”le alevlenecek gerginliklerle fitne ateşinin körüklenmesine, sosyal patlamalara ortam oluşturuluyor; neden? Neden, “masa” devrilip çatışma sürecine dönüldü?
Sormak lâzım; “çözüm süreci”nde ifrattan tefrite savrularak, seçimden prim elde etmek hesabıyla ülkenin iç savaşa sürüklenip seçimden prim “Suriyeleştirilmesi”ne zemin hazırlanıyor?