“Çözüm süreci” üzerinde oynanan oyunla tıkanma, çelişkili dayatmalarla tezâhür ediyor. Bizzat Cumhurbaşkanının ayak sürümesiyle bir defa daha ıskartaya çıkarılıyor.
Bilindiği gibi, sürekli anketler yaptıran Erdoğan, AKP oylarının kaydığını görmesi üzerine, hükûmetin âlây-ı vâlâ ile “çözüm” adına “Dolmabahçe mutâbakatı”nı deklâre etmesine itiraz etti. Bu vetirede “sürec”in kesilmesini istedi. Hükûmetten genel seçimlere kadar “sürec’i askıya alma” tâlimatını verdi. Bu gerçek, kulislerden artık gazete manşetlerine taşınıyor.
Yine bu sâikle, her fırsatta “sürecin mimarı” olduğunu tekrarlayan Erdoğan, Cumhurbaşkanı olarak, İmralı ile devlet arasındaki müzâkerede uzlaşılan ve daha içinin nasıl doldurulacağı bilinmeyen “on maddelik mutâbakat”ın çerçevesine ve “izleme komitesi”ne karşı çıktı. Kısacası, “sürec” resmen baltalanıyor…
Ve tam bu sırada PKK terör örgütü bölgede karakollara ve askerî üslere saldırıyor. Buna mukabil, validen izin alınarak askerin bölgeye geniş çaplı operasyonları başlıyor. Genelkurmay Başkanı, “PKK ve PYD’nin ‘IŞİD’le mücadele’ paravanında meşrulaştırıldığı”na ve Türkiye’nin güvenliğine ciddî tehdit oluşturduğuna dikkat çekip âdeta çatışmalara zemin hazırlanıyor.
Böylece, terörün yeniden tetiklenmesiyle “süreç”in tek kazanımı “çatışmazlık” ortamı bozuluyor. “Çözüm süreci” bir nevi sıfırlanıp ortalık yeniden kaosa teşne hale getiriliyor…
“ÇÖZÜM” YİNE TASFİYE!
Oysa hükûmetin “sürec”in tökezlenmesi korkusu tam da buydu. Zira “sürec”in göz göre göre askıya alınması ve kesilmesi halinde felâkete sürükleneceği endişesini taşıyor.
Bu açıdan “Dolmabahçe mutâbakatı”yla öncelikli olarak seçimlere çatışmazlık ortamında gidilmesi, seçim güvenliğinin sağlanması hedeflenmişti. Bunun için bir yandan İmralı/HDP ile müzâkereler devam ederken, diğer yandan Saray’ı oyalama taktiği gütmüştü.
Yine bunun için, en kritik safhada “sürec”in kesilmesiyle, seçim öncesi ve sonrasında 6-7 Ekim olayları benzeri sokak hareketlerinin ve terör eylemlerinin tetiklenip tırmanmasına karşı “önlem” olarak apar topar İmralı’yla uzlaşmaya varıldı. Öcalan’dan “silâhları bırakın” mesajlı “Nevruz mektubu” gönderildi. Kamuoyundan yoğun tepkilere rağmen, valilere savcı ve hâkim, mahkeme kararı olmadan polise arama ve tutuklama yetkisini veren “iç güvenlik paketi” inadına çıkarıldı.
Ve bu dönüşle, anketlerde AKP oylarının ciddî düşüşüyle basan karabasanda, hiç olmazsa seçime kadar çatışmazlık politikası da suya düşüyor. “Bir yanlış bulduğumda müdahale ederim” diyen Erdoğan’ın “Kürt sorunu yoktur” çarkıyla milliyetçi oylara oynamasıyla “çözüm süreci”ni tepiliyor.
Neticede, hükûmet adına “sürec”i yürüten Başbakan Yardımcısının “söyledikleri bizim için tâlimattır” temennasıyla Erdoğan’ın polemikli “müdahale” ve “tâlimatı”yla “çözüm” âdeta tasfiye ediliyor…
SİYASÎ RANTA HARCAMA
Özetle, siyasî iktidarın “çözüm süreci” samimiyetsizliği âdeta sırıtıyor. Her defasında “400 milletvekili”yle birlikte “başkanlık sistemi”nden dem vuran Erdoğan’ın, farklı bakışla “çözüm süreci”ndeki en baş hedefinin “başkanlığı sağlamak” oldubittiği olduğu açığa çıkıyor.
Keza HDP Eşbaşkanı’nın, tarihinin en kısa grup toplantısında “Seni başkan yapmayacağız” çıkışıyla “çözüm süreci”nde tekrar başa dönülmesi; “süreç”ten en üst beklentinin, seçime kadar çatışmazlıkla seçimlerin “ateşkes”le atlatılmasının ötesine geçmemesi bunun göstergesi.
İktidar partisinin -tek başına iktidarını engellediği- kaygısıyla HDP’nin Meclis’e girmesini önlememek taktiğiyle, 2002’de AKP’nin Âcil Eylem Plânı’nda kamuoyuna deklâre ettiği 12 Eylül darbesi ürünü seçim ve siyasî partiler yasasını düzeltmeye yanaşmaması, muhalefetin verdiği “yüzde 3 - 5 seçim barajı” önergelerini Meclis’te reddetmesi samimiyetsizliği bundan…
Neticede, Cumhurbaşkanı “çözüm süreci’nin yanındayım, arkasındayım, içindeyim” diyor ama görünen o ki hükûmeti de yanına çekmiş; ve Saray’ın çizgisine gelmen hükûmet “sürec”i boşluyor.
İşin vahameti, bu dönüşle karşılıklı atışmalar, maksadın “Kürt sorunu”nu çözmek için değil, gündemde tutup istismarla, iktidar içi hesâplaşmalara ve politik emellere âlet edildiği bir defa daha sırıtıyor.
Hulâsa, zaten ateş çemberindeki “çözüm süreci” seçim hesâbı ve siyasî rant uğruna suikasta uğratılıp zehirleniyor, bir defa daha onca emek ve umud bir çırpıda harcanıyor.
Yazık, çok yazık…