Ermeni açılımı”nın da suya düştüğü vartada, haksız “soykırım” bühtanına karşı karşılıklı kıtallerdeki vahametin araştırılıp hakikatin bütün yönleriyle ortaya çıkarılması gerek.
Hakikat şu ki, Sarıkamış fâciası yaşanırken, 1914-16 arasında küresel ifsad mihraklarının fitne ve tahrikiyle, Müslüman ve Ermeni unsurları bünyesinde büyük yaralar açan kışkırtmayla bin senedir komşu Müslüman ahaliye karşı yer yer katliâmlarla sebebiyet verdi.
Keza Van’da camiler dahil bütün şehri yakıp yıktıkları büyük Van felâketindeki vahşet gibi, Ermeni çetelerinin istilâ ettikleri Anadolu şehir, kasaba ve köylerini kaçarken bile ateşe verip yakıp yaktıkları, zulümle çocukları, kadınları ve yaşlıları acımasızca öldürdükleri arşiv belgelerde kayıtlı.
Bu bakımdan “tehcir” öncesi olup bitenler bir parantez içine alınıp, fitneyi ifna için Meşrûtiyet’le bütün Müslüman unsurların yanısıra başta Ermeniler ve Rumlar olmak üzere diğer gayr-ı müslim unsurların “ittihad-ı anasır”la Osmanlılık idealiyle tarihî bütünlükleri nazara verilmeli.
İŞBİRLİĞİ KAPILARI
Yapılacak olan, Ermeni çetelerinin Çarlık Rusya’nın sevketmesiyle Müslüman halka mezâlim ve vahşete karşı, mecbur kalınan “zorakî göç”de haksızlıklara ve zulme mâruz kalan Ermeni vatandaşların istismarını önlemektir.
100. yılında “tehcir”in vahim hatalarının bahane edilerek bugünkü siyasî arenada emperyal güçlerin, küresel ifsad şebekelerinin istimaline teşne hale getirilmesine fırsat vermemektir.
Bundandır ki; politik gerginliklerden azâde, akl-ı selim ile değerlendirilmeli. Diasporanın tarihi siyasileştiren ve peşinen istismar malzemesi haline getiren ve müfsid mihrakların eline kozlar veren fevri tepkilerin ötesinde, içte ve dışta Ermenilerle barışa ve dostluğa zemin hazırlamaktır.
Bunun içindir ki, Ankara, oyuna gelmemeli, diyalogla Erivan’a yol göstermeli; ecnebilerin Ermeniler üzerinden kurduğu tuzağa düşmemeli. Dün olduğu gibi bugün de ecnebilerin ateşlediği eli kanlı Ermeni tedhiş komitelerinin körüklediği kışkırtmalara gelip iz’ân yolunu kapatmamalı. Her şeye rağmen Türkiye, Müslümanlarla bin sene birlikte yaşayan Ermenilere dostluk ve işbirliği kapıları açılmalı.
DOSTLUK VE BARIŞ ELİ
“Ermeni meselesi”nde “soyırım” ifsadına karşı Türkiye’nin çâresi, ordu kumandanı Enver Paşa’nın ve kumandanların hayranlıkla takdir ettikleri Bediüzzaman’ın “dostluk dersi”ndedir.
Hunharca cinâyetler işleyen Ermeni çetelerine rağmına, savaşta bile Ermeni kadın ve çocuklarına “kat’iyyen dokunulmamasını” emredip sahiplerine teslimle en acımasız çetebaşlarına, “Madem Molla Said bizim çocuklarımıza dokunmadı; biz de bundan sonra onların çoluk çocuğuna dokunmayacağız” dedirten âilcenâplıktadır. (Sadık Albayrak. Son Devrin İslâm Akademisi, Yeni Asya Yayınları, 1973, 186-194)
Ermenileri “Âdem zamanından beri yolda arkadaşlık eden bizimle gelmiş büyük bir unsur” olarak niteleyen Bediüzzaman’ın geçen asrın başlarında “bazı Ermeniler’in düşmanlık, hile ve hıyanetleri”ne mukabil, “Şu milletin saadeti ve selâmeti Ermenilerle ittifak ve dost olmaya vâbestedir (bağlıdır). Fakat mütezellilâne (zillet içinde) dost olmak değil, belki izzet-i milliyeyi (milletin izzet ve şerefini) muhâfaza ederek, musalâha (barış) elini uzatmaktır” tavsiyesindedir. (Münâzarât, 56-102)
İntikamla terör ve şiddet peşindeki “komiteler”e şiddetle mukabelesine karşı, bu ülkedeki “gayr-ı müslimlerle ve özellikle Osmanlı’nın “sâdık tebâsı” Ermenilerle dostluğun ve hürriyetleri”nin gereğini ve topyekûn millete mânevî ve maddî maslahatını esas alan istikâmetli, asil ve mâkul tavrındadır.
İftira ve ifsad fiilen akamete uğratılmalı…