"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sormak lâzım

Cevher İLHAN
28 Kasım 2016, Pazartesi
Fırat Kalkanı Hârekâtı’nda son günlerde peşpeşe beşten fazla şehidin verilmesiyle IŞİD militanlarının Cerablus, Rai ve El Bab bölgelerine yönelik roketli ve havanlı saldırılarında bugüne kadar şehid olan asker sayısı 19’a ulaştı.

Başbakanlığın talebiyle daha baştan “yayın yasağı” getirilen son saldırılarda dikkatli ve temkinli bir dil kullanan Genelkurmay, Suriye’yi suçlarken, Başbakan “Belli ki Türkiye’nin Suriye’deki mücadelesinden rahatsız olanlar var; mutlaka cevabı verilecek ve bedeli ödetilecek” diyor.

Öncelikle nasıl bir “cevap” verileceği merak konusu. Gerçekten, Ankara’nın tanımadığı ve her fırsatta devrilmesini istediği Şam yönetimine nota mı verilecek? Yahut ekonomik yaptırımlar mı uygulanacak? Ya da uluslar arası mercilere mi şikâyet edilecek? Yoksa zaten Suriye topraklarında asker bulunduran Türkiye bu ülkeye “askerî müdahale” tehdidini mi savuracak?

Görünen o ki, Suriye’nin arkasında işbirliği yaptığı Rusya’nın olmasından hareketle Ankara ile Moskova arasında “uçak düşürülmesi”ne benzer yeni bir krizin eşiğinden dönülmüş.

Sormak lâzım; hani, Türkiye’nin terörle mücadele için Suriye topraklarında bulunmasına dair Rusya aracılığıyla Şam yönetimiyle -el altından- “gizli mutâbakat”a varılmıştı?

Özetle, daha 100. gününe varmadan, onlarca istihbarat servisinin cirit attığı, terör örgütünün çatışarak küresel emperyal ecnebiler adına “vekâlet savaşları”nı yürüttüğü, 600 binden fazla sivilin katledildiği iç savaş kargaşasındaki Suriye’de Türkiye, ilk kez bir örgüte değil, düzenli orduya sahip Müslüman komşusu Suriye devleti ile karşı karşıya geliyor. Bölgesel savaş riskini taşıyan büyük bir tuzakla doğrudan savaşa itiliyor; fevkalâde tehlikeli bir tuzağa düşürülüyor. Ve bu durum, daha harekâtın ilk gününde Yeni Asya’nın öngörülü bir basiretle, “Bu tuzaktan derhal çıkalım; Suriye’deki iç savaş tuzağına Türkiye’nin de aktif müdahil olarak çekilmesine meydan verilmemeli. Stratejik akılla Türkiye ve Suriye kesinlikle karşı karşıya gelmemeli” çağrısının haklılığını açıkça ortaya çıkarıyor…

İsrail’e “söylem” var, yaptırım yok! 

Cumhurbaşkanı’nın İsrail televizyonu Kanal 2’ye röportajı günler öncesinden medyada servis edildi. Özellikle sunucuya, “Eğer sen kalkıp Tayyib Erdoğan’ı sıkıştıracağını zannediyorsan beni sıkıştıramazsın!” sözleri defalarca ekranlarda tekrarlandı.

Ancak röportaj yayınlandıktan sonra, her zamanki gibi yine söylemde kalındığı, İsrail’e hiçbir yaptırımın dayatılmadığı, sadece “kuru kınamalar”la, “suçlamalar”la geçiştirildiği görüldü.

Meselâ Cumhurbaşkanı, “Bizim elimizde İsrailli subayların uluslar arası karasularında Mavi Marmara’ya yaptığı baskının bütün belgeleri var. Orada ne yazık ki on kardeşimiz şehid edilmiştir; bunu acımasızca yaptılar” diyor; lâkin -maktullerin âilelerinin itirazlarına rağmen- İsrail’in “tazminat” olarak değil, yardım olarak göndereceği 20 milyon karşılığında saldırıyı yapanlar hakkındaki Türkiye ve uluslar arası dâvâların geri çekilmesiyle katillerin affedilip temize çıkarılmasına devam ediliyor.

Keza İsrailli sunucunun sorularına tepki gösteriyor; lâkin Mavi Marmara dâvâsı ile “ilişkilerin normalleşmesi”nin “birinci şartı” olan İsrail’in Gazze’ye amansız ambargo ve ablukanın devam ettiği ve baskı ve zulmün sürdüğü süreçte, Ankara ve Telaviv karşılıklı büyükelçi atıyor.

Kısacası, röportajda İsrail’e ağır eleştirilerle kalınıyor; fakat perde altında İsrail’e “normalleşme” adı altında yakınlaşma ameliyeleri devam ediyor; İsrail’le ekonomik ve askerî ilişkilerle tam gaz süren anlaşmalarla geliştiriliyor. Zira Gazze’ye abluka/ambargo kalkmış değil, sadece bazı insanî yardımların İsrail aracılığıyla Gazze’ye kabulü ile sınırlı vaziyet ise zaten öteden beri uygulanıyor. Yine “Mavi Marmara dâvâları”ndan vazgeçen Türkiye’nin, ne 2009 Ekim’inde İsrail’e Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) üyeliğini bahşetmesinden, ne Mayıs 2010’da, tek Müslüman üye olarak vetoyu kaldırmasıyla İsrail’in Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’ne (OECD) alınmasından ve ne de NATO üyesi olarak “blokajını çekmesi”yle İsrail’in NATO’ya girmesinin önünü açıp NATO karargâhında temsilcilik açmasına vize verilerek NATO’nun askerî tatbikatlarına katılmasından vazgeçtiğine dair tek kelime edilmiyor.

Kısacası, görüntüde iç kamuoyuna karşı “İsrail karşıtlığı”yla sözde “İsrail’e rest çekme, meydan okuma” havası verilirken, gerçekte İsrail’e hiçbir yaptırımda bulunulmuyor; tam tersine ilişkiler daha da ilerletiliyor…

Okunma Sayısı: 2604
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı