Sandıkta tecelli eden millet irâdesi bir defa daha hiçe sayılıyor.
Terörün azması, ekonomideki kırılganlık, geniş tabanlı bir reform-onarım hükûmetini gerektirirken, Davutoğlu’nun “Nihaî kertede koalisyon formülü bulunamamıştır” açıklaması belirsizliği daha da derinleştirdi.
İşin garibi, 9 Temmuz’dan bu yana olabilecek bütün yolları denediğini söyleyen Davutoğlu’nun, “Cumhurbaşkanı ile istişâre edeceğim, gerekirse görevi iâde edeceğim” deyip süreyi nasıl neticesiz harcadığını bir nevi ikrar etmesi. Aldığı, lâkin zeminini bulamayıp başaramadığı “görev”i, Bakanlar Kurulunda ve partisinin MKYK’sında ele aldıktan ve “Cumhurbaşkanı ile değerlendirip istişâre ettikten sonra gerekirse iâde edeceğim” demesi.
Gerçi başından beri belliydi ki, Cumhurbaşkanı hükûmeti kurdurtmama peşinde. Bu ısrar, AKP’yi seçimle aldığı iktidarı “seçimle bırakmama” durumuna düşürüyor. Entrikalarla “seçim hükûmeti” dayatılıyor.
“Yoksa intihar eder” örtülü tehdidinin ardından Başbakan, “Cumhurbaşkanımızla da istişare ederek bundan sonra atacağımız adımlarla ilgili bir değerlendirmede bulunacağız” diyerek, “bütün adımları”nı “Saray’la değerlendirme”den sonra atıyor. “Görevi iâde”yi bile “Cumhurbaşkanı’nın değerlendirmesi“ne bağlıyor. Hükûmeti kurma görevinin sırasıyla diğer partilerin genel başkanlarına verilmesi gereğini ise pas geçiyor…
Eskiden hükûmet kurma görevini alanlar bir-iki hafta içerisinde arayışlarını sürdürür, uzlaşma zemini bulamazlarsa görevlerini devrederlerdi. En azından diğer alternatiflerin olup olmayacağına bakılırdı.
Yürürlükteki anayasal hükümlere, demokratik teâmüllere rağmen Başbakan neden hâlâ mütereddit, ortadan konuşuyor? Niçin bir yandan “meşrûiyet”ten dem vururken, diğer yandan hiçbir anayasal dayanağı ve meşrûiyeti olmayan siyasî atraksiyonlara kalkışıyor, göz göre göre “yetki gasbı”na ortak oluyor, politik manevralara girişiyor?
SEÇİM SONUÇLARI HAZMEDİLEMİYOR!
Sonra, terörle ülkenin ateş çemberinden geçtiği, terör örgütünün şehirleri teslim alıp yol keserek propaganda yaptığı, kırktan fazla şehit verildiği kargaşada, seçimin üzerinden daha iki ay geçmişken neden ille de “tekrar seçim”?
Bu soruların cevabı, daha söz konusu sürenin bitmesine 6-7 gün varken peşinen Anayasa’nın 116. maddesine atıfta bulunan Başbakan’ın, “23 Ağustos’tan sonra ülkenin erken seçime gitmesi çerçevesindeki takdirin Cumhurbaşkanı’nda olduğu” ifâdesiyle açıkça ortaya çıkıyor.
Seçimden önce Erdoğan, Cumhurbaşkanı olarak meydanlarda, “Millet, bunun kararını 7 Haziran seçimlerinde verecek” demişti. Millet, 7 Haziran’da “kararını” verdi. Tesbit şu ki bütün mesele, Cumhurbaşkanı’nın seçim sonuçlarını hazmedememesinden kaynaklanıyor.
Ve bundandır ki, sırf siyasî hesâplar uğruna, terör belâsının yine az(dırıl)dığı kritik süreçte, Türkiye siyasî krizle ekonomik ve sosyal patlamaya teşne kargaşa ve kaos ortamına sürükleniyor.
Kısacası, Ankara’da tam bir “siyasî tiyatro” oynanıyor. Peki, niçin?