20 Temmuz’dan bu yana terörün zirve yaptığı süreçte Cumhurbaşkanı’nın Saray’da 9. kez topladığı muhtarlara siyaset yapıp ötekileştirme politikasını sürdürmesi, Türkiye’nin sürüklendiği çıkmazın en büyük handikapı.
Terör örgütünün karakollara saldırdığı, hendekler kazıp araçları ateşe verdiği, şehirleri savaş alanına, harabeye çevirdiği kentlerde sokağa çıkma yasağı ilân edilirken, Cumhurbaşkanı ve iktidar partisi “tekrar seçim”in peşinde.
Kısacası, memleket yangın yerine dönmüş, Cumhurbaşkanı “fiilî durum’ var”, “sistem değişti” diyor; siyaset yapıp muhalefete lâf yetiştiriyor…
KUTUPLAŞTIRMAYI DERİNLEŞTİRİYOR!
Esasen Davutoğlu’nun, “istikşâfi görüşmeler” diye bir buçuk ayı harcayıp sürenin dolmasına dört gün kala görevi iâde etmesi, politik hesaplarla ülkenin bâdirelere sürüklendiğini bir defa daha açığa çıkardı.
Peki, Saray’ın açık telkiniyle Davutoğlu’nun 7 Haziran’dan bu yana koalisyon kurmak için değil âdeta “kurmamak” için “top çevirip” oyalamasının sebebi neydi? Niçin bir hafta-on günde olup olmayacağı belli olan bir iş sündürülerek kırk beş gün sürdü, sürdürüldü?
Her fırsatta “millî irâde”den “hâkimiyetin kayıtsız şartsız millette olduğu”ndan dem vuruluyor, ancak Meclis devre dışı. Ülkenin bir nevi iç savaşa itildiği tehlikeli vasatta haftalardır çalıştırılmıyor.
Her gün gelen şehit cenâzeleriyle terörün ülkeyi kan gölüne çevirdiği kargaşada yeni seçilen Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde; niçin toplanıp ülkenin başındaki bu felâkete çâre aramıyor? Dahası “erken seçim kararı çıkmayacağı”ndan iktidar partisi son anda Meclis’i toplamaktan vazgeçiyor. Gerçekten Meclis bugün toplanmayacak da ne zaman toplanacak? Ülkenin başındaki terör belâsını âcilen görüşmeyecek de neyi görüşecek?
Özetle, “çözüm süreci”nin yanlış yönetilmesiyle, 2004’te bitme noktasına gelen terör örgütünün yıllardır güvenlik güçlerine verilen “ilişmeyin!” tâlimatı sonucu azdırılıp bölgeyi kıskaca aldığı vartada Cumhurbaşkanı muhalefete yüklenip hakaretler yağdırarak siyasî kamplaşma ve kutuplaştırmayı derinleştiriyor. Şiddet ve nefret dilini ateşliyor. Peki neden?
YARGIDAN KAÇIRILDI…
Bütün bu soruların cevabını, Cumhurbaşkanı bizzat veriyor. Muhtarlara “Kalkıp benim evladıma, ismiyle ‘Bilal’i ver iktidarı al’ diyorlar” cümlesi bunun ifâdesi.
Erdoğan, “Eğer benim oğlumun yaptığı bir yanlış varsa, yaptığı bir yolsuzluk varsa buna hesabını soracak olan yargıdır” da diyor. Ancak, “orduya kumpas kurulmuş” çarkıyla “Ergenekon” ve “Balyoz” olmak üzere bütün “darbeye hazırlık ve ortam hazırlığı”na dair “darbe davaları”nın toptan ıskartaya çıkarıldığı gibi, “hükûmete darbe” çıkışıyla bütün iddialar mahkemeden kaçırıldı. İddialara dair soruşturma ve yargılamalar kabul edilmedi.
Dahası HSYK Adalet Bakanı’nın/hükûmetin uhdesine verilerek, söz konusu yolsuzluk ve rüşvet dâvâlarına bakan savcı ve hâkimler sürüldü, açığa alınıp hapse mahkûm edildi. Yargının yolsuzluk ve hırsızlık iddialarının hesabını sorması bir yana, konu yargının önüne dahi getirilmedi.
Hulâsa, terörle ülkenin felâkete sürüklendiği ortamda, siyasî çıkarlar ve ihtiraslar uğruna, provoktif söylemlerle siyasette kargaşa ve kaos tırmandırılıyor. Yazık değil mi?