"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Şimdi de sonuçlar kabul ettirilecek…

Cevher İLHAN
26 Eylül 2017, Salı
Kuzey Irak’ı Irak’tan koparan referandum emr-i vakisinin sözde “bütün dünyanın karşı çıkması”na rağmen yapılması; “ayrılık referandumu”nu bile bile engellemeyen küresel güçlerin samimiyetsizliğini ele veriyor.

Zira başta büyükelçilerini Barzani’ye gönderen İngiltere, ABD ve Fransa olmak üzere emperyal ülkelerin “erteletme çağrıları”nın kaale alınmaması karşısında “temenniler”le kalmaları; “iftirak referandumu”na karşı olmadıklarını, tam tersine alttan alta desteklediklerini açığa çıkardı. 

Bu durum, Irak’ın ardından Suriye ile devam edecek tefrikanın, BOP’un Ortadoğu’yu devletçiklere parçalama senaryosunun bir parçası olduğunu bir defa daha ortaya çıkarırken, “zamansız” deyip “karşıymış” gibi görünen mihrakların ve şebekelerin komplolarını deşifre ediyor. 

Tesbit şu ki, referandum yapıldıktan sonra şimdi de “referandum uygulanmasın” türü oyalayıcı çağrılarla yanıltmalara başvurulacak. Ardından da göz yumulup yapılması sağlanan referandumun “sonuçları” kabul edilerek, tarafları “uzlaştırma çabası”na girişilecek; Erbil’le Bağdat Batılı başkentlerde buluşturulup “barıştırılacak”; ve bölgenin kalbine sokulan tefrika fitnesi hançerinin kalıcı olması sağlanacak. 

TEFRİKA SÜRECİ KOTARILIYOR

Aslında Batılı mihraklardan gelen açıklamalar aslında sahnelenen oyunun perde arkasını aralıyor. Daha önce Doğu Timor’un Endonezya’dan ayrılmasından sonra BM’nin geçiş yönetiminde görev alan ve “Barzani’nin gönüllü hocası ve danışmanı” olarak bilinen Amerika’nın Hırvatistan eski büyükelçisi Peter Galbraith’ın, Amerika’nın Sovyetler Birliği ile Bosna’yı da bir arada tutmak istediği” havasını vermesine karşı, bu ülkelerin bölünüp parçalandığına dikkat çekip, “Hep aynı şey oluyor. Kürdistan referandumunu yapıp, bağımsızlığa doğru adım attığında Amerika bunu kabullenecektir” demesi vakıanın açık ikrarı. 

Irak Anayasasının referandumun “demografik zorlamalar olmadan ancak bütün ülkede yapılacağı”nı şart koşan 140. maddesindeki hükme rağmen, ”Bağdat Irak anayasası çerçevesinde bir çözüm önerisini kabul edeceğini çok açık şekilde dile getirdi” çarpıtmasında bulunan Amerikalı diplomatın, referandumdan sonra müzakerelerin ana gündeminin “bağımsızlık” olacağını söyleyip, “Bağımsızlığa ulaşmak birkaç yıl alabilir. Bu süreç içinde önce bir ‘ara adım’ atılabilir, örneğin bir konfederasyon kurulması gibi” diye “tefrika süreci”ni detaylandırması, “fitne projesi”nin uluslararası ifsad şebekelerince nasıl kotarıldığını ortaya koyuyor. 

Vakıa, aylardır “geliyorum” diyen fitneyi düşük profilli söylemlerle geçiştiren, en son ABD’nin bile zahiren karşı çıktığı vartada referanduma iki - üç gün kala konuyu MGK ve olağanüstü toplanan Meclis’in gündemine getirip başta ekonomik ve hatta askeri “yaptırımlar”dan dem vuran Ankara’nın birbirini nakzeden çelişkili politikalarla Türkiye’yi duçar ettiği vaziyeti deşifre ediyor. 

Oysa Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli idi. Göz göre göre gelen tefrika fitnesine karşı Ankara’nın Bağdat, Tahran ve hatta Şam’la sıkı diyalogla tavır koyup beynelmilel zeminlerde siyasi-diplomatik çalışmalarla önlemek yerine, başta Cumhurbaşkanı ve Başbakan olmak üzere Ankara’dakilerin son güne kadar hiçbir tedbir almadan “Görecekler!” söylemiyle kalıp önlemleri hep ötelemeleri, son raddede sınırda “tatbikat” gibi yollara başvurulması fiyaskoyu su yüzüne çıkarıyor. 

ÖNGÖRÜSÜZ VE UFUKSUZ POLİTİKALAR

Girilen çıkmazda, Kuzey Irak Bölgesel Yönetiminin yüzde 17 yasal hisseyle yetinmeyip başta Kerkük ve Musul olmak üzere bölgede -bütün Irak halkının ortak malı ve hakkı olan- günlük 900 varil hortumladığı ve Türkiye’nin Bağdat’ı by pass ederek dünya piyasalarına aktarılmasına aracılık ettiği Irak petrolüne işaretle Cumhurbaşkanı, “önlem” olarak “Vana elimizde, bakalım, petrolünü bundan sonra kimlere satacak?” diye konuşuyor. Bütün opsiyonların, seçeneklerin masada olduğunu belirtip, başta inşaat olmak üzere birçok sektörde Türkiye’nin yüzlerce yatırımcı firmasının bulunduğu bölgeye “giriş-çıkışların kapatılması”ndan bahsediyor. “Bir gece ansızın gelebiliriz!” diyor. 

Başbakan, daha yeni yeni Irak merkezî hükümeti ile koordinasyondan, sınır ötesi tedbirlerden, “ortak tatbikat”tan söz ediyor. Bir yandan “Savaşa gitmiyoruz, vatandaşlarımız endişe etmesin” derken, diğer yandan “Türkmenlere saldırılması halinde müdahale edeceğiz” diyor.  

Özetle, Cumhurbaşkanı’nın yakınmasıyla, “yeni acılara, yeni katliamlara, yeni zulümlere iten yeni bir kriz ve yeni bir çatışma alanı oluşuyor.”

Ve gerçek şu ki, bu “yeni kriz ve çatışma alanı”nın oluşmasına, Ankara’nın Kuzey Irak Bölgesel Yönetimini şımartan ve şimdiye kadar emr-i vakilere seyirci kalan öngörüsüz ve ufuksuz politikalarının büyük payı bulunuyor. 

Okunma Sayısı: 3151
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı