Seçim sath-ı mailinde peşpeşe provokatif eylemler arenasında garip gelişmeler oluyor.
Garabetlerin başında, bizzat Başbakan tarafından açıklanan ve aynı saatlerde partinin internet sitesine konulan AKP’nin altı kısım ve 352 sayfalık seçim beyannamesinde “çözüm süreci”nin olmamasıydı.
Ağrı Diyadin’deki olaylar üzerine siyasî iktidarla HDP-KCK arasındaki karşılıklı restleşmeler ortasında Başbakan’ın “ülkemizin bu temel ve tarihi sorununun çözümü için kararlılıkla devam ettirilen AK Parti’nin bu cesur adımının çeşitli terör saldırıları ve provokatif eylemler ile sekteye uğratılmaya çalışıldığı”ndan yakındığı “çözüm süreci”nin neden “seçim beyannâmesinde yer almadığı merak konusuydu.
Gerçekten “çözüm süreci” neden iktidar partisinin seçim beyannâmesine konulmamıştı? Gazetecilerin sorusu üzerine, Davutoğlu “Dijital ortamda metin baskıya gönderilirken bazı kaymalar olmuş, bir iki sayfa düşmüş” cevabıyla geçiştirmek istediyse de pek tatmin edici olmadı…
“RAKAMLAR PATİNAJ” İKRARI
Kulislerde, tıpkı aday listelerinin hazırlanmasında olduğu gibi AKP’nin seçim bildirgesinin de Saray’a gönderilip son rötuşlarının yapıldığı ve “çözüm süreci” kısmının bazı yerlerindeki değişikliklerin yetişmeyip metne sokulmadığı söylentilerinin medyaya sızması, “Çözüm süreci bölümü Saray’ın onayından geçirildi” iddialarını güçlendiriyor.
Nitekim Erdoğan daha sonra “okumadım” dese de, AKP’nin seçim bildirgesini okuduğunu, “Davutoğlu bizzat kaleme aldığı oradaki sisteme yönelik anlayışını bayağı da detaylı ele almış. Ben de bizzat orada kendim de okudum. Kendi kanaatlerimi de ifade ettim. Ve öyle zannediyorum ki bu çerçevede kendileri seçim bildirgesinin içerisine başkanlık sistemiyle ilgili düşüncelerini yansıtacaklar. Böylece hükümetimizin iktidar partisinin başkanlık sistemine yönelik anlayışı nedir, bu orada yer alacaktır...” ifâdeleri bunun açık işâretlerini vermişti.
Bir diğer garabet, Kazakistan ziyareti dönüşü, Erdoğan’ın 12 yıl Başbakan olarak başında bulunduğu AKP iktidarının 13. yılında ekonomideki kırılmayı sisteme boca edip çıkışı “başkanlık sistemi”nde bulduğu açıklamasıydı.
2007’deki seçim bildirgesinde 12 Eylül darbe anayasasının sorumsuz cumhurbaşkanına demokratik sistemin ruhuna aykırı olarak çok aşırı yetkiler verdiğinden yakınan ve anayasa değişikliğiyle öncelikli olarak bu yetkilerin kısılacağını ve parlamenter rejimi güçlendireceklerini kamuoyuna deklare eden Erdoğan’ın, bu kez şimdiye kadar “büyük başarı” olarak sundukları ekonomide krizden söz etmesi ve bunu başkanlık sisteminin olmamasına bağlaması çelişkisiydi.
Keza “Şu anda (ekonomide) inanın patinaj yapıyoruz. Belki bazıları farkında değil, ama rakamlar bunu gösteriyor. Son üç senedir ekonomik olarak bir patinajın içerisindeyiz” diye yakınan Erdoğan’ın, özellikle 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları sonrası iktidarın HSYK’yı yeniden yapılandırıp topyekûn değiştirdiği yargıdan şikâyeti bir başka garabet.
HÂLÂ GALATAPORT!
Ve yargının yatırımları engeline, “1 milyar dolarlık bir yatırımın söz konusu olacağı Galataport için ihale 2 yıl önce yapıldı. Hâlâ iş başlayamadı. Çünkü Danıştay yürütmeyi durdurma kararı verdi” diye, 2009’da kumarbaz İsrailli iş adamı S. Ofer’in başkanı olduğu Royal Caribbean konsorsiyumuna verilen, Danıştay’ın iptal ettiği, dönemin ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Abdullatif Şener’in, “Cumhuriyet tarihinin en büyük vurgun, soygun ve imar rantı” diye ifşa ettiği “Galataport dönüşüm projesi” ihâlesini örnek göstermesi ayrı bir garabet. (Sabah, 14.9. 12; Milliyet, 25.10.12)
Seçime doğru, demagojilerle doğruları yanlış, yanlışları doğru gösteren polemik ve çarpıtmalar gırla gidiyor. Ne var ki, itiraf edilen gerçekler karşısında hiçbir saptırma kurtarmıyor…