Türkiye’nin baş gündemi terör. 7 Haziran’dan bu yana artan terör ve şiddet sarmalıyla 300’den fazla şehid verildi.
Ankara’nın kalbinde katledilen 20’sinin rütbeli asker, 28 vatandaşın kanı kurumadan Diyarbakır’da 6 askerin şehid edilmesi ve bölgeden gelen diğer şehidlerle 24 saate terörden 40’tan fazla insanımız can verdi.
Asıl endişeye sebep olan, peşpeşe gelen şehid cenâzelerinin neredeyse sıradan haber gibi görülmesidir.
Bu arada soruşturmanın derinleştirilerek sürdüğünü söylendiği saldırıya dair Başbakan’ın Genelkurmay Karargâhı’nda “Bu saldırıyı Türkiye içindeki bölücü terör örgütü üyeleri ve YPG mensubu bir kişinin birlikte gerçekleştirdiği ortaya çıkmıştır” açıklaması, fâilin önceden bilindiğini ele veriyor.
Bu açıklama, Başbakan’ın Ankara Garı önündeki canlı bomba saldırısı sonrası “Elimizde Türkiye’deki canlı bombacıların listesi var, ama eylem yapmadan onları tutuklayamayız’’ sözlerini akla getirdi.
ARAÇ NASIL FARK EDİLMEDİ?
Aslında Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın, “IŞİD, DHKPC ve çok sayıda ismi geçen farklı terör örgütlerinin ses getiren eylemler yapacağı” istihbaratıyla özellikle servis araçları biniş ve inişlerinde personeli uyardığının ortaya çıkması, tek başına istihbarat zâfiyetinin göstergesi.
Sormak lâzım; IŞİD’den YPG’ye onlarca silâhlı grupların konuşlandığı, küresel ecnebi mihrakların güdümündeki terör örgütlerinin kol gezdiği Suriye’deki PYG mevzilerine top atışlarına karşı, Türkiye’nin böyle bir terör eylemine mâruz kalabileceği neden hesâba katılarak tedbir alınmadı?
Bundandır ki, her ne kadar “saldırının PKK-PYD işbirliğiyle yapıldığı” belirtilse de, patlamanın arkasındaki başta bu örgütler olmak üzere bölge hârici başka azmettirici örgütlerin ve istihbarat servislerinin muhtemel eylemlerinin tâkip edilip edilmediği sorusunu sorduruyor.
Sahi, İstanbul’da kiralanıp Diyarbakır’a götürülerek 150 kilo patlayıcı yüklenerek Ankara’ya taşınan ve “Ankara’nın kalbi” diye nitelendirilen kritik mevkide patlatılan araç nasıl fark edilmedi?
YPG ÜZERİNDEN MÜDAHALE
Ne var ki, şehid cenâzelerinin geldiği günde bile hâlâ politik rant, oy ve ikbal hesâpları peşindeki politikacıların derdi, varsa yoksa “başkanlık.” Dahası, terör ve terörle mücadele buna âlet ve malzeme ediliyor.
İktidar partisinin “başkanlık sistemi”ni dayatması üzerine Anayasa Uzlaşma Komisyonundan çekilen anamuhalefete Cumhurbaşkanı veryansın edip “referandum”dan dem vuruyor. “Neden önlem alınmadı?” diye soranlar bile “hıyanet”le suçlanırken, Meclis’te ve medyada toplumu kutuplaştıran nefret söyleminin inadına sürdürülmesi akla bir dizi istifham getiriyor.
Kısacası, Suriye konusundaki yanlış politikalar, Türkiye’yi her türlü teröre açık hale getirmiş. Kanlı saldırı YPG’ye de yaptırılsa dahi, arkasında hangi küresel örgüt ya da örgütler var?
Ülke, “başkanlık projesi” hesâbına mâceraya itilip yeni bir referanduma yahut yeniden erken seçim mi itiliyor?
Veya Ankara, YPG üzerinden kara harekâtıyla “vekâlet savaşları”nın sürdüğü Müslüman komşusuna müdahaleyle iç savaş bataklığına sürüklenme tahriki ve komplosuna mı getiriliyor?