Avrupa Birliği 2016 İlerleme Raporu’nda Türkiye’nin 15 Temmuz “darbe girişimi”nden sonra temel haklar ve demokratik standartlar konusunda daha da geriye gittiği tesbitine tepkiler, Ankara’nın AB vizyon(suzluğu)nu ve umursamazlığını bir defa daha açığa çıkarıyor.
Avrupa Komisyonu’nda 2016 Genişleme Paketi kapsamında Türkiye’nin AB’ye uyum sürecinde şart koşulan ve Ankara’nın da vaad ettiği standartlara göre hareket etmediği; özellikle son OHAL uygulamalarında, KHK emr-i vakilerinde, mâsumiyet karinesi, cezâ sorumluluğunun şahsiliği, yasal kesinlik ve savunma hakkının nazara alınmamasıyla hukukun temel ilkelerinin bir kenara itildiği belirtiliyor.
“Bağlantılı” benzeri muğlak “kriterler”le ve tartışmalı isnadlarla kamuda çok geniş tasfiye, el çektirme, görevden alma, gözaltı ve tutuklamalarla, 100 binleri bulan haksızlıklara ve mağduriyetlere dikkat çekiliyor…
YARGI BAĞIMSIZLIĞI, İFÂDE ÖZGÜRLÜĞÜ
Başta yargı bağımsızlığı ile ifâde özgürlüğü olmak insan hakları ihlâllerine eleştiriler getiriliyor. Şeffaflığın olmaması, tutukluların kötü muamele ve işkenceye mâruz kaldığına dair yoğun şikâyetlerin açığa kavuşturulmayıp önemsenmemesinin “kolektif niteliği”ne ilişkin çok ciddi soruların durduğu belirtiliyor.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarındaki hakların uygulanmasının tam sağlanamadığı vurgulanıyor.
AİHM içtihadıyla uyumlu olmayan yasa ve uygulamalarla ifâde özgürlüğünde geri gidiş kaygılarına karşı, insan hakları ile temel haklarının iyileştirilmesi genel garantileri öneriliyor.
Yargı bağımsızlığındaki gerilemenin bu süreçte “daha da arttığı” not ediliyor. Yüksek yargının yapı ve niteliğine dönük aşırı değişikliklerin yargının genel işleyişini etkilediği, mahkemelerin bağımsızlığını ciddî derecede tehdit ettiği, hâkim ve savcıların beşte biri görevden alınırken, bir kısmının tutuklanıp mal varlıklarının dondurulduğu vakıasıyla değerlendiriliyor.
İfâde özgürlüğü kısıtlamaları kapsamında, gazeteciler, yazarlar ve sosyal medya kullanıcılarına dönük yeni dâvâlar, akreditasyonların iptal edilmesi, çok sayıda gazetecinin tutuklanması ve medya kuruluşlarının kapatılması kaydediliyor.
Bu konuda “ulusal güvenlik” ve “terörle mücadele” hükümlerinin seçici ve keyfi uygulanmasının ifâde özgürlüğünün yanı sıra toplanma özgürlüğünü sınırlandırdığı eleştirisinde bulunuluyor.
EKONOMİ VE YOLSUZLUKLAR
Türkiye’nin “ekonomi kriteri”nde de ilk kez gerileme kaydedilip Türkiye’nin piyasa ekonomisinin işleyişini iyileştirmeye yönelik yapısal reformları uygulamayışı ve belirsizlikler kırılganlığında, siyasî muhalefete, iktidarı eleştiren medya ile muhalif iş adamlarına kayyım atamalar, mahkemeler ve vergi daireleriyle baskıların sürdürülmesinin iş dünyasında gerilemeye sebebiyet verdiği ve bunun ciddî siyasî riskler taşıdığı yazılıyor.
Yolsuzlukla mücadele konusunda belli bazı ilerlemelere mukabil, yolsuzluğun yaygın ve birçok alanda ciddî bir sorun olmayı sürdürdüğü bildiriliyor.
Gerçek şu ki, “Katılım Ortaklığı Belgesi”ni imzalayıp “AB Müktesabatının Üstlenmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı”nı kabul eden Ankara, demokratik normlardan temel hak ve özgürlüklere, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığından insan haklarına, “siyasî kriterler”den “ekonomik kriterler”e AB normlarını hayata geçirmeyi ve yapısal reformları yapmayı taahhüd etmiş.
Bunu içindir ki, Ankara’nın AB’ye “süreci durduruyorsanız durdurun!” türü hissî aşırı tepkilerle rest çekmek yerine, raporu etraflıca tahlil edip mâkul değerlendirmelerle temel perspektifini ve irâdesini ortaya koyarak, öncelikle demokrasi ve hukuk taahhüdlerini yerine getirmek için kapsamlı bir “eylem plânı” yapması gerekiyor…