17-25 Aralık’ın ardından ve özellikle 15 Temmuz sonrası ilân edilen OHAL sürecinde yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının büsbütün tahribiyle siyasete kurban edilip, âdil yargılamanın ortadan kaldırılmasıyla mâsumların haksızlıklara uğratılması toplumda derin travmalara, vahim kamplaşma ve kutuplaşmalara sebebiyet veriyor.
“Adalet yürüyüşü”nün ardından bu kez “adalet mitingi”ne katılanların sayısı çarpıtılarak hak, hukuk ve adalet arayışı siyasî tartışmalarla gürültüye getirilmeye yelteniliyor.
“MALTEPE, İKİ MİLYON İNSANI ALABİLİYOR”
Ve bu vartada, meydanı hınca hınç doldurup etrafa ve sahil yoluna taşan mitingde en az bir buçuk milyon insanın olduğu en sağlam gözlemlerle ortada iken, ana muhalefet sözcülerinin Emniyet yetkililerinden aldıkları bilgilerle miting alanında 1 milyon 600 bin kişinin olduğunu açıklamasına karşı, Valiliğin polemiklere taraf olup “katılımcı sayısının yaklaşık 175 bin olduğu sonucuna varılmıştır” duyurusu, tarafsız kalması gereken devlet kurumlarının ne denli politize edilip siyasetten talimat alır hale getirildiğini bir kez daha gösteriyor.
Oysa 1 Mayıs 2015 “Emek ve Dayanışma Günü”nde Beştepe’de farklı sektörlerden işçilere hitap eden Cumhurbaşkanı, siyasî iktidar olarak büyük meydanlar yaptıkların anlatırken Maltepe’deki miting alanının iki milyon kişilik olduğunu söylemişti. “Eskide böyle büyük meydanlar yoktu. Ama şimdi İstanbul Valiliği’nin belirlediği Avrupa yakasında bir Yenikapı var, bir buçuk milyon insanı alabiliyor. Anadolu yakasında bir Maltepe var, iki milyon insanı alabiliyor. Eğer kendine güveniyorsan, git o meydanlarda yap!” demişti.
BASİT POLİTİK HESAPLARLA…
Ana muhalefet liderinin 25 gün 450 kilometrelik “Adalet yürüyüşü” sonrası milyonların katıldığı mitingde verdiği mesajların dikkate alınması gerekirken hâlâ kamplaştırıcı kışkırtıcı agresif söylemlerle “adalet talebi” karartılmak isteniyor.
Gerçi yürüyüşün başladığının ertesi günü 16 Haziran’da “Adalet sokaklarda aranmaz” diyen Başbakan, toplumun bütün kesimlerinin katılımıyla son etaplarında on binlerin yürümesine karşı 8 Temmuz’da “Yollarda adalet aranabilir” noktasına geldi; daha önce “yürüyüş”ün yapılabilmesini “lütuf” ve “izin” olarak sunan Cumhurbaşkanı bu tür söylemleri tekrarlamadı; lâkin “yaptığımız yolların kalitesini gördüler” türü değersizleştirme ve itibarsızlaştırma çarpıtmaları devam etti.
Oysa Türkiye’de halen 56 bin kilometrelik karayolu ağının 53 bin 500 kilometrelik büyük bir bölümüyle “yürüyüş”ün gerçekleştirildiği Ankara – İstanbul arasındaki E 5 karayolu başta Demokrat Parti ve Adalet Partisi hükûmetleri olmak üzere AKP’den önceki iktidarlar döneminde inşa edilmişti.
OHAL ÂCİLEN KALDIRILMALI
Gelinen safhada, bir nevi “sivil darbe”ye dönüşen OHAL uygulamalarıyla Meclis ve yargının devre dışı bırakılmasına karşı olağanüstü halin âcilen kaldırılıp yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının teminiyle âdil yargılama hakkının önünün açılması ve yüz binleri bulan mağduriyetlerin sona erdirilerek hukuk devletinin evrensel ilkelere uygun olarak tesisi olmak üzere yapılan mâkul ve ülke için gerekli çağrılar basit politik hesaplarla karambola getiriliyor.
Bilhassa bugün Türkiye’nin ihtiyacı olan “din ve vicdan özgürlüğünün güvencesi olan insan haklarına dayalı demokratik sosyal hukuk devletinin güçlendirilmesi” başta olmak üzere “siyasetin ahlâk ve adalet temelli yapılması, kutuplaştırma, bölme ve ayrıştırma aracı olmaktan çıkarılıp “ülkeyi ve milleti bütünleştirmesi” ve “toplumsal barış için eşit vatandaşlık temelinde tüm demokratik hakların temini” teklifleri politik polemiklere boğduruluyor.
Siyasetin bir an evvel günübirlik siyasî rant hesaplarını bir tarafa bırakıp başta adalet ve hukukun üstünlüğü olmak üzere devâsa sorunlara odaklanması gerekiyor. Aksi halde polemiklerle bir yere varılamaz; olan millete ve ülkeye olur…