İfrattan tefrite...
Güneydoğu’da hâlâ girilemeyen bazı mahallerde kırk güne varan sokağa çıkma yasağıyla halkın çâr-nâçâr beyaz bayraklarla gruplar halinde evlerini terk ettiği, terör örgütünün ilçe merkezlerine roketatarlarla saldırdığı, tuzaklanan bombaların patlatıldığı ve her gün şehitlerin geldiği ortamda yeniden “özyönetim” ve “özerklik” tartışmaları alevlendirildi.
Diyarbakır’da toplanan DTK’nin (Demokratik Toplum Kongresi) “özyönetim kararı”nın ardından siyasî iktidarla HDP arasında ağır polemikler ortasında tam bir demagojik atışma ve kargaşa sürüyor.
Ve en çarpıcısı, özellikle hükûmet cânibinde ifrattan tefrite savrulmalarla, 2012’de âlây-ı vâlâ ile “demokratikleşme” iddiasıyla verilen hak ve hürriyetlerden de geri adım atılarak tamamen katı bir “merkezî yönetim”e dönülüyor….
Tartışmalarda görülüyor ki, yine “özyönetim” paravanında tefrikaya kapı açan “özerklik” benzeri iftiraklarla “yerel idârelerin güçlendirilmesi” ve “demokrasinin yerelleştirilmesi” kavram kargaşasına boğduruluyor. Etnik ve bölgesel tefrikaya zemin hazırlayan, eyalet ayrımıyla ülkeyi “federasyon sistemi”ne teşne hale getiren “özerklik”le, “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartnâmesi” karıştırılıyor…
“YEREL ÖZERKLİK ŞARTI”
Gerçek şu ki Avrupa Konseyi’nin 1981-1984 yılları arasında tartışıp hazırladığı “yerel özerklik şartı” karar tasarısı, “yerel idarelerin güçlendirilmesi, yerinden yönetim ve demokrasi ilkelerine dayanmasının sağlanması” temel perspektifine dayanıyor.
1988’de gündeme alınıp 1991’de TBMM tarafından onaylanan ve 1 Nisan 1993’te yürürlüğe giren mevzubahis “şartnâme”ye göre Ankara, “yerel makamların kendi yetkilerini kullanımı,” “kendi iç örgütlenmelerini kurmaları,” “yerel makamlara danışılmadan plânlama yapılmaması,” “yerel idarî yapılanmaların coğrafi sınırlarının merkezden değil, yerel halka danışarak yapılması” ve “yerel makamların başka ülkelerle işbirliği anlaşması yapması” gibi maddelere “çekince” koymuş. Tartışma konusu olan, Ankara’nın bu “çekinceler”i kaldırması.
Zira Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartnâmesi ile “özerklik” arasında büyük farklar var. Biri “merkezî üsûl” içinde birlik, bütünlük ve beraberlikle idârede demokratikleşmeyi esas alırken, diğeri “adem-i merkeziyet”i tahrikle coğrafi ve etnik ayrımlar üzerinden siyasî bölünmeyi hedefliyor.
Vakıa şu ki, “şartnâme”de “yerel makamların başka ülkelerle işbirliği anlaşması yapması” gibi maddeler “demokrasinin yerelleşmesi”den ziyade “siyasî özerklik”e kapı açacağı endişelerine sebebiyet veriyor.
Ne var ki, siyasî iktidar, günübirlik siyasî hesâplarla ateşin üzerine benzinle gidiyor. Üç yıl önce “ileri demokrasi” vaadleriyle çıkarılan yasaları dahi iptalle tefrika fitnesini daha da ateşliyor.
Büyükşehir yasasıyla yerel yönetimlere verilen yetkilerin büyük bir kısmını geri alıp yeniden tek parti dönemine benzer “süper vali” devrine dönmeye çalışması, tuzaklanan hendek ve bâriyerler üzerinden bölgede başlayan çatışmalarla tırmandırılmak istenen “psikolojik kopuş”u derinleştiriyor…
ARADAKİ FARK BELİRLENMELİ
Oysa, Ankara’nın uçtan uca savrulmak yerine, söz konusu “şartnâme” ile “özerkliği” ayırması; “ayrılık marazı”nı tahrikle tefrikayı azdıracak ve ecnebi parmağının karıştmasına zemin hazırlayacak “özerklik” arasındaki farkı iyice ortaya koyması lâzım.
“Yerel yönetimlerin güçlendirilmesini istismar” edipTürkiye’nin eyâletlere taksimiyle vatanı bölünüp parçalanmaya sürükleyecek vartaya düşmeyi önlemek için, birlik ve bütünlüğü takviyeyle tahkim edici demokratik kayıtların belirlenmesi icâb ediyor.
Bunun içindir ki, ilân edilen “özyönetim” talebinin bu temel çerçevede dikkatlice incelenmesi ve Türkiye’nin AB sürecinde demokrasi ve özgürlükler standardına ulaşmasında, Kopenhag kriterlerinin hayata geçirilmesi kapsamında yapılacak demokratik reformlar ışığında etraflıca ele alınması ve tefrikaya varan ayrıkların ayıklanması şart.
Demokratikleşme ve hürriyetlerin geliştirilmesi ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi esas alınarak.