Türkiye’nin ağır terör tehdidi altında olduğu, işsizliğin arttığı, yükselen dövizle ekonominin kriz sinyalleri verdiği süreçte, komisyonda kavgalı görüşmelerle geçirilen “güçlendirilmiş cumhur-başkanlığı” makyajlı Anayasa değişikliği birinci turu yine kavgalı yoğun tartışmalarla Meclis’ten geçirildi.
Oldukça karışık 18 maddelik değişiklik metninin başında, öncelikle Anayasa’nın 9. maddesindeki “bağımsız mahkemeler” cümlesine “tarafsız” kelimesi ekleniyor. 75. maddedeki “milletvekili sayısı 550’den 600’e çıkarılıyor.
Vakıa şu ki, daha -üçüncü maddede- tenâkuzlar başlıyor. Anayasa’nın 76. maddesindeki “askerlikle ilişiği olanlar”ın milletvekili olmayacağı ibâresi duruyorken, henüz lisede okuyan bir öğrencinin milletvekili olarak nasıl öğrenimini tamamlayacağı ve ne şekilde “askerlikle ilişiğinin olmayacağı” çelişkisine açıklık getirilmiş değil.
Keza sırf cumhurbaşkanını Meclis’e de hâkim kılmak maksadıyla Anayasanın 77. maddesinde, genel seçimler dört yıldan beş yıla çıkarılıp Cumhurbaşkanlığı seçimiyle aynı süre ve güne getiriliyor.
PARTİ BAŞKANI “CUMHURBAŞKANI”!
Asıl garabet ise, yine cumhurbaşkanı hesâbına TBMM’nin görev ve yetkilerinin açıkça kısılması olarak ortaya çıkıyor.
Buna göre, öncelikle Başbakanlık kaldırılıp, başta Meclis’in içinden ve dışından bakanların atanması olmak üzere bütün yetkileri cumhurbaşkanına bahşediliyor. Meclis’in ve Bakanlar Kurulu’nun bakanları denetlemesi ile kurulun KHK çıkarma yetkisi kaldırılıyor.
Bütçeyi hazırlama hakkı cumhurbaşkanına veriliyor. Meclis’in soru, araştırma, genel görüşme, gensoru ve soruşturma yollarıyla denetleme yetkisi, sadece milletvekillerinin cumhurbaşkanı yardımcıları ile bakanlara yazılı soru sorabilmeleriyle sınırlanıyor; üstelik Meclis Genel Kurulundaki genel görüşme ve “belli bir konuda bilgi edinilmek için yapılan incelemeden ibârettir” denilen Meclis araştırmasına yürütme adına herhangi bir temsilcinin–bakanın/cumhurbaşkanı yardımcısının katılamayacağını hükme bağlıyor.
Anayasa’nın 101. maddesindeki “Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir” ifâdesi kaldırılarak, cumhurbaşkanının partisi ile ilişiğinin sürmesiyle, aynı zamanda partili ve parti genel başkanı olabilmesiyle tarafsızlığı resmen ortadan kaldırılıyor.
Yine “ülkenin iç ve dış siyaseti hakkında Meclis’e mesaj verir” ifâdesiyle cumhurbaşkanının Meclis’i yönlendirmesi istenirken, üst kademe yöneticileri tek başına atamakla yetkilendiriliyor.
MECLİS’İ TEK BAŞINA FESHE KARŞI 401 OY!
Bununla da kalınmıyor, cumhurbaşkanı, KHK çıkarabiliyor; tek başına OHAL’ı ilân edip uzatabiliyor; merkezi idâre kapsamındaki kamu kurum ve kuruluşlarının, kuruluş, görev, yetki ve sorumluluklarını ‘Cumhurbaşkanlığı kararnâmesi’ ile düzenleyebiliyor.
Ayrıca Anayasanın 105 maddesinde, Cumhurbaşkanı hakkında suç işlediği iddiasıyla TBMM üye tam sayısının salt çoğunluğunun (300 mv.) vereceği önergeyle ancak soruşturma açılması istenebilmesi ve üye tam sayısının beşte üçünün (360 mv.) gizli oyuyla soruşturma açılmasına karar verilebilmesi; komisyonun Meclis Başkanlığı’na sunduğu soruşturma raporunun iki-üç ay içinde Genel Kurulda üye tam sayısının üçte ikisinin (401 mv.) gizli oyuyla Yüce Divana sevkini kayda bağlaması dikkat çekici.
Kısacası, cumhurbaşkanı tek başına Meclis’i feshedebilirken, Meclis’in cumhurbaşkanını Anayasa Mahkemesi’ne / Yüce Divan’a sevki için en az 401 milletvekilinin oyu gerekiyor.
Bu arada HSYK’nın yarısı ile yüksek yargı ve üst düzey bürokrasiyi atama tamamen cumhurbaşkanına bırakılıyor. Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanların Yüce Divan’a sevki için de aynı oy gerekiyor. Dahası, sayıları sınırlanmayan cumhurbaşkanının atadığı yardımcıları seçilmiş milletvekillerinin önüne konulup, soruşturma ve yargılanmaları bakanlarla aynı şartlara bağlanıyor.
Ve Cumhurbaşkanının 5+5 olmak üzere iki dönem seçilebilmesine 2019’daki seçimde geçiliyor. İkinci kez seçilen cumhurbaşkanının seçimlere bir yıl kala Meclis’i feshi ya da genel seçimlerin yenilenmesi durumunda üçüncü kez ve ardından –ilânihâye- çekilinceye veya ölümüne kadar- aday olabiliyor.
Özetle, tasfiye edilen başbakanlıkla birlikte parlamenter sistemi berhava eden, demokratik hukuk devletinin esası “kuvvetler ayrılığı”nı, Meclis’in ve yargının denge ve denetimini ortadan kaldıran “cumhur-başkanlığı sistemi”yle tam bir “otoriter başkanlık” dayatılıyor.