OHAL sürecinde 100 binlere varan insanın yargısız haksız - hukuksuz ihraç ve tutuklanmasına, maddî ve mânevî emekleriyle oluşturdukları özel kurumların kapatılmasına kamuoyundan gelen yoğun tepkilere karşı yine OHAL KHK’sı ile kurulan OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu’nun mâhiyeti ve işlevi tartışılıyor.
Başbakan, “İtirazlar, artık âdeta bir mahkeme gibi çalışacak bu merkezde karara bağlanacak. Haklı görülenlerin hakları iâde edilecek, diğerleri içinse yargı yolu açılmış olacak” diyor; lâkin 200 bini aşması beklenen müracaatı yedi kişilik komisyonun nasıl ve ne sürede inceleyeceği merak konusu.
Komisyon, kamu görevinden-meslekten çıkarılmalardan öğrencilikle ilişiğin kesilmesine; dernek, vakıf, sendika, federasyon ve konfederasyonlarla binlerce vakıf eğitim ve sağlık kurumu ve firmanın, onlarca özel radyo ve televizyon kanalı, gazete, dergi, haber ajansı, yayınevi ve dağıtım şirketinin kapatılmasına ve emekli personelin rütbelerinin alınmasına varan işlemleri değerlendirecek.
Uzmanlar, Komisyona ilk etapta en az 65 bin dosyanın gönderileceğini ve bunların 10 binden fazlasının kurum kapatmalarıyla ilgili olduğunu nazara verip, yardımcı elemanlar da alsalar bu kadar dâvânın iki yılda neticeye bağlanmasının mümkün olmadığını, görev süresinin 12 yıla kadar uzayabileceğini belirtiyorlar.
Komisyonda tanık dinletilmeyeceğini ve delil sunulmayacağını, dosya üzerinden karar verileceğini, böylece doğru dürüst bir yargılama yapılamayacağını belirten hukukçular, tarafsız ve bağımsız bir denetim yapılamayacağı ve mağduriyetlerin artacağı uyarısında bulunuyorlar.
DOĞRU DÜRÜST YARGILAMA OLMAYACAK
Bu hususta hukukçu Kerem Altıparmak’ın, “Dâvâlar 2 yıl komisyonda bekleyecek, iyimser bir tahminle 3 yıl da idârî yargı sürecek. Anayasa Mahkemesi’nde de 2-3 yıl sürecek. İç hukuk 8-9 sürmüş olacak. AİHM’e giderse, 3-4 yıl da orada devam edecek. Haklılığı ispatlanan kişi, 10 ila 15 yıl sonra ancak kamu görevine dönebilecek; tabiî hâlâ yaşı uygunsa…” değerlendirmesi kayda değer.
Keza komisyon kararlarına karşı idârî yargı yoluna gidilebildiğini, ancak komisyonun dosya üzerinden yaptığı incelemeyi yargının neye göre denetleyeceğinin belli olmadığını ifade ediyorlar.
Diğer yandan komisyondakilerin de “milli güvenliğe aykırı bir oluşumla irtibatı” iddiasıyla üyeliklerinin her an düşebileceği tehdidiyle karşı karşıya oldukları ve bu şekilde işleyen bir yapının hiçbir şekilde tarafsız ve bağımsız hareket edemeyeceği söyleniyor.
Böylece, “OHAL uygulamalarına yargı yolunu açmak” iddiasıyla 23 Ocak’ta yine bir KHK ile çıkarılan ve ancak dört ay sonra beş üyesi hükümet, ikisi HS(Y)K tarafından atanan Komisyonun, hâlen yargıdaki yavaşlık ve hantallığın aşılmadığı vetirede, adaletin tecellisini daha da geciktireceği daha baştan anlaşılıyor.
İÇ HUKUKTA YENİ BARİYER
Görünen o ki, OHAL uygulamalarına karşı dâvâ açılmasının önüne bir engel daha konuluyor. Gasbedilen hakların iâdesine bir bariyer daha oluşturuluyor.
Özetle, ihdas edilen komisyondan maksadın, - ayyuka çıkan haksızlıklara, yoğun hak ihlâllerine ve mağduriyetlere infiâl gösteren kamuoyunu oyalamak; anayasanın 90. maddesiyle Türkiye’nin imza atıp uymak zorunda olduğu, anayasanın, kanunların ve iç hukukun üstünde olan temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşma hükümlerini bypass etmek; ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) ölçütlerini aşmak olduğu açığa çıkıyor.
Tıpkı AİHM dâvâlarından ve tazminatlarından kurtulmak için yapılan “AB’den çıkma restleri”nde olduğu gibi.