100 günü bulan OHAL uygulamaları, âdil yargılama hakkı temel hak ve hürriyetleri ihlâlle eğitim hakkını sınırlayan, yasama yetkisini gasbeden ciddî yanlışlıklarla muallel.
Yeni KHK’lar, sadece kamuda 80 bine varan ihraca 10 bini aşkın ihracı katmakla, 14 yayın organının kapatılmasıyla kalınmıyor. Daha önce emekli edilip meslekten çıkarılan ve ayrılan 1082 eski emniyet teşkilâtı mensubunun rütbesi alınarak teşkilâta ve kamu görevlerine yeniden kabul edilmeleri, görevlendirilmeleri, her türlü mütevelli heyeti, komisyon ve kuruldaki görevleri de sona erdirilip özel güvenlik şirketlerinin kurucusu, ortağı ve çalışanı dahi olmaları “yasaklanıyor.”
OHAL’daki gözaltılar “Terörle Mücadele Kanunu” kapsamına alınarak, şüphelilerin müdafileriyle görüşme hakkı, 24 saat süreyle kısıtlanıp bu zaman zarfında ifâde alınmaması ve CMK değiştirilerek avukatsız duruşmaya devam edilebileceği benzeri garabetler getiriliyor.
Ayrıca devlet üniversitelerindeki rektör seçimleri kaldırılarak, YÖK tarafından bildirilen üç aday arasından Cumhurbaşkanınca atanması, bir aylık sürede atanmaması ve YÖK’ün iki hafta içinde yeni adaylar göstermemesi halinde Cumhurbaşkanınca doğrudan atama yapılması hükmü konuluyor.
OHAL DA OLSA ÂDİL YARGILAMA OLMALI
Bu arada, önceki KHK’larla 15 vakıf üniversitenin, 1061 özel okulun kapatılıp bütün mal varlığının devlete devrinin yanısıra, 29 Ekim tarihli 676 sayılı KHK ile halen faaliyetteki özel öğretim kurslarına, Ağustos 2017 itibarıyla bir bilim grubunda eğitim ve öğretime devam etmeleri şartı getiriliyor. Kurum açma izinleri düzenlenmeyenlere sürekli kapatma işlemi uygulanacağı kaydediliyor.
Özetle, mağduriyetlere ve haksızlıklara karşı iktidar cânibinden her fırsatta, soruşturmalarda “itiraz komisyonları”nın kurulduğu ve isimsiz-asılsız-mesnetsiz jurnallerle vatandaşların itham edilip suçlanmayacakları; dahası görevden uzaklaştırma ve işten atılma ve ihraç “kriterleri”nin tashih ve tâdil edileceği vaadlerinin aksine, daha da ağırlaştırılıyor.
Bundandır ki, iktidar sözcülerinin, Türkiye’deki OHAL uygulamalarının “kapsam ve hedef” bakımından Fransa’daki OHAL’le sık sık kıyaslamalı savunmalarının hiçbir kıymeti kalmıyor.
Ekim ayında Ankara’ya gelen Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Marc Ayrault’ın, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’yla ortak basın toplantısında açık açık “Türkiye’deki OHAL farklı; Fransa’da yargı hâlâ bağımsız, sizde ise OHAL’de polis yetkilerine ekstra bir yetki getiriliyor” tesbiti, Türkiye’deki OHAL uygulamalarının çok farklı olduğunu ortaya koyuyor. (gazeteler, 24.1016)
Vakıa şu ki, “OHAL de olsa, hukuk devletine saygıyla temel hak ve özgürlükleri gözetmesi, yargılamaların âdilâne sürdürülüp, yargılananların üst mercilere başvurmalarına imkân verilmesi gerekiyor” açıklaması, Ankara’dakilerin hoşuna gitmezse de doğru bir tesbit.
Zira Fransa’da OHAL hükümete, KHK çıkarma, kitlesel gözaltı ve tutuklama, kayyım atayıp vatandaşların malına – mülküne el koyma, soradan ihdas edilen “kriterler”le sorgusuz – sualsiz, yargısız işten çıkarma yetkisi vermemiş. Bütün uygulamalar parlamentonun denetimi altına alınmış. OHAL’le bir tek akademisyen-öğretim üyesi, gazeteci, bilim insanı gözaltına alınıp tutuklanmış değil.
Ne var ki, BM Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nde 13 maddeye çekince koyan Ankara, peşinen âdil yargılanma ve tutuklulara insani davranmayla ilgili geri adım atarak peşinen Türkiye haksızlıklara ve hukuksuzluklara teşne hale getiriliyor. OHAL yetkisi, siyasî muhalifleri tasfiyede istimal ve istismar ediliyor…
DARBECİLERİN MENHUS MAKSADINA ÂLET
Mesela, 1 Eylül 2016 tarihli 948 sayfalık 672 sayılı KHK’de 43 bin kamu grevlisinin ismi yazılarak, çoğunun savunmaları dahi alınmadan, sorgusuz-sualsiz yargısız kamudan atılmış. En son 29 Ekim 206 tarihli KHK’da yargısız 70 bin 900 ihraca 10 bin 131 yeni ihraç fütursuzca eklenmiş.
Bir tek Millî Eğitim’de 30 bin 382 öğretmen ve eğitimci, üniversitelerde 5956 akademisyen – öğretim üyesi, 4 bin 792 doktor ve sağlık çalışanı ile binlerce hâkim ve savcı re’sen ihraç edilmiş.
Ve 28 televizyon, 29 radyo, 55 gazete, 19 dergi, 29 yayınevi ve 5 haber ajansı kapatıldığı süreçte, Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu’nun tesbitleriyle, Türkiye cezâevlerinde çeşitli gazete, dergi, televizyon, radyo ve haber ajansında çalışan -11’i imtiyaz sahibi ve yazı işleri müdürü- 117 gazeteci, sırf düşüncelerini ifâde ettikleri için aylardır tutuklu ve hükümlü.
Hâsılı, “darbe girişimi” bertaraf edildi; lâkin “darbe soruşturmaları”nda hak ve hürriyetlere gem vurularak haksızlıklar ve hukuksuzluklarla toplum gerginliğe, kamplaşma ve kutuplaşmaya itilerek tam da darbenin – darbecilerin menhus maksadına âlet olunuyor.
Türkiye derhal bu anafordan çıkmalı; aksi halde yine zararı ülkeye, millete, demokrasiye olur…