“Musul’u IŞİD’den kurtarma” operasyonunda öncelikle Irak ile iç savaşın sürdüğü Suriye’yi de kapsayan çatışma ve kaosla bölge üzerinden bütün İslâm dünyasını mezhebî kargaşa ile Şiî–Sünnî tefrikasının tetiklenmek istendiği görülüyor.
Bilindiği gibi, daha evvel 1991’dedeki Körfez Savaşı’nda ABD başını çektiği “işgal ortakları”, işgalden on iki yıl önce ülkenin kuzeyini “korumak” gerekçeli oluşturulan “uçuşa yasak bölge”yi ihdas ederek, Çekiç Güç’le Kuzey Irak Irak’tan koparıldı. Keza İngiltere’nin baş rol oynadığı Irak’ın güneyine getirilen “uçuşa yasak bölge”yle “Şiî bölge” oluşturuldu.
Peşinden ABD ve işgal ortaklarının tahrikiyle ve hatta teşvik ve tahrikiyle “Saddam’ın Kuveyt’e girmesi” bahanesiyle 11 Eylül saldırıları bahane edilerek, uluslar arası hiçbir yasal dayanak olmadan, daha sonra bizzat “Irak’ta kitle imha silâhları” raporlarını ve krokilerini BM’ye sunan dönemin Amerikan Dışişleri Bakanı Colin Powell’in itirafıyla açıkça “yalan” olduğu açığa çıkan sahte belgelerle Nisan 2003’te Irak’a saldırılıp ülke işgal edildi.
Ecnebilerin Irak’ı işgaliyle, ecnebilerin kışkırtmasıyla iki milyon insanın katledilmesiyle, milyonlarca sivilin yaralanıp sakat kalması ve on milyon Irak’lının evini - ülkesini terk edip göçe zorlanıp perişan edilmesiyle de kalınmadı.
“SÜNNÎ ARAP” -“ŞİÎ ARAP” İFTİRAKI
İşgalin peşinden sömürü dayatıldı. Irak işgali ve savaşının bilânçosu, sâdece ekonomik kayıplarla ve ülkenin zenginliklerinin yağmalanmasıyla kalmadı. Dünya petrol rezervlerinin yüzde 17’sini bulan ülke petrol gelirlerinin Irak halkının insanî ihtiyaçlarında ve tahrip edilen altyapının inşasında, ambargo, işgal ve savaşın yaralarını tedavide harcanması yerine, işgalci ecnebilerce talân edildi.
Bugün Amerikan-İngiliz Yahudi petrol ve enerji şirketlerinin yaptığı 30 yıllık ihâlelerle Irak petrolünün sömürü süreci devam ediyor. Kısacası, ecnebiler, Irak petrolünü hortumlayarak, işgal ve katliâmda acımasızca denedikleri son teknolojiyi kullanma faturasını yine Irak’a çıkardılar. “İşgal masrafları”nı kat kat telâfi ettiler. Dönemin Amerikan Savunma Bakanı Leon Panetta’nın, “Büyük can kaybına rağmen bu savaş boşa gitmedi, ödenen büyük bedele değdi; ABD ve işgal ortakları Irak savaşında kârlı olarak çıktı” sözleri bunun itirafıydı.
Düşülen vartada, amansız terör saldırılarıyla hâlâ mâsum sivillerin katledilmesiyle, fiilen üçe taksim edilen Irak, mezhebî ve etnik iftiraklarla daha da dilimlenip ufatılmak isteniyor.
Böylece, asırlarca birlik ve kardeşlik içinde yaşayan Irak halkı, ekilen mezhebî-etnik tefrika tohumlarıyla, “Sünnî Arap”-“Şiî Arap”, “Sünnî Kürt” ve hatta “Sünnî Türkmen”-“Şiî Türkmen” olarak bölünme ve çatışmayla iç savaş bataklığına itiliyor.
ANKARA, BÜTÜNLEŞTİRİCİ OLMALI
Tesbit şu ki “IŞİD’i Irak’tan çıkarma” bahanesiyle, bu kez uzun zamandan beri bilhassa Kuzey Irak yönetimince demografik yapısı değiştirilen Musul’un mezhebî ve etnik çatışmalara itilmesiyle ülkeden koparılıp Irak yeniden parçalanması senaryosunun sahnelendiği kaydediliyor.
Özetle “plân”, Musul’da ateşlenen mezhebî ve etnik fitne ateşini körüklemekle, Irak’tan Suriye’ye varan, Lübnan, Kuveyt, Bahreyn üzerinden Yemen’e uzanan “Şiî kuşağı”nı meydana getirmekle İslâm dünyasında etnik ayırımlarla tahrik edilen büyük mezhebî kopuş ve bölünmeye zemin hazırlamak.
Bundandır ki, son “Musul meselesi”nde Ankara’nın, bölgede küresel güçlerin oyunlarına karşı alt mezhebî ve etnik gruplar yerine Bağdat’la işbirliği yapması; iç kamuoyuna dönük günübirlik salvolarla politik polemiklerle tepki ve şikâyet yerine, 400 yıl Irak’ı vilâyet olarak barış ve huzur içinde yöneten Osmanlının tarihî verâsetine yakışır arabulucu, kucaklayıcı, birleştirici, bütünleştirici ciddî temel politikalara yönelmesi lâzım…