Bölgenin mezhebî-etnik iftirak kırılması, Evangelist Bush’un Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’in “Fas’tan Afganistan’a Türkiye dahil 22 ülkenin bölünmesiyle ‘uydu devletçikler’e ufaltma plânı” Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” kapsamında Irak’ın işgaliyle hızlandırıldı.
Küresel emperyal ecnebiler, iki milyon insanın katledilip nüfusun üçte birine varan on milyon sivilin göçe zorlanıp perişan edildiği işgalle, sadece Irak petrolünü Amerikan-İngiliz Yahudi petrol-enerji şirketleri aracılığıyla sömürüp hortumlamakla, Irak’ın maddî ve mânevî envanterini yağmalayıp yer altı-yer üstü kaynaklarını talânla, nüfus ve tapu dairlerini yakıp yıkmakla kalmadılar.
İşgalci güçlerin mahalli işbirlikçilerine ve kontrolündeki parlamentoya baskısıyla çıkarılan “yeni Irak anayasası”yla Meclisinden merkezi ve yerel yönetimlerde devlet mercilerinin mezhebi-etnik ayırımlar üzerinden kotalandırılmasıyla resmen bölüşüldü. Evvelâ on iki sene süren amansız ambargoyla, ardından son on üç yıldır işgalle çökertilen ülkenin, terör ve mezhebî-etnik çatışmalarla iç savaş bataklığına itilerek savrulmasına zemin hazırlandı…
Önce toplum mezhebî-etnik ayırımlarla birbirine düşman edilerek parçalandı. Mahalleler, kasabalar, şehirler mezhebî- etnik farklılıklarla gettolaştırıldı. İnsanlar birbirlerine selâmı kestiler, sosyal - ticarî ilişkiler bütünüyle koptu, koparıldı.
Böylece, asırlarca Osmanlının bayrağı altında barış, huzur, birlik ve kardeşlik içinde yaşayan Irak halkı, mezhebî-etnik tefrikalarla “Sünnî Arap’-‘Şiî Arap”, “Sünnî Kürt” ve hatta “Sünnî Türkmen’-‘Şiî Türkmen” olarak parçalandı…
Bu arada yerleşim birimlerinin demografik yapısı değiştirildiği kargaşada başta Kuzey Irak olmak üzere bölgeler mezheb-i-etnik hâkimiyet alanına göre dilimlenip fiilen üçe bölündü.
Gerçek şu ki, dünden bugüne Amerikan Başkan Yardımcısı Biden’in ve Amerikalıların raporlarıyla, “Irak’ın idarî olarak mezhebe ve etnisiteye dayalı ‘üç devletçiğe’ bölünmesi” teklifiyle, ülkenin kuzeyinin Sünnî Kürtlere, ortasının Sünnî Araplara ve güneyinin Şiî Araplara taksimiyle “mezhebî-etnik konfederasyon” iftirak projesi devrede.
Daha 2006 yılında yayınlanan, Amerikan Genel Kurmay Başkanlığı ile Pentagon’un “Büyük Ortadoğu haritaları”nda Washington eliyle silâhlandırılıp organize edilen El Kaide türü IŞİD gibi “radikal cihatçı silâhlı örgütler” üzerinden Sünnî-Şiî savaşının tahrikle tetiklenmesi plânı uygulanıyor.
Maksat; mezhebî-etnik fitneyi ateşlemekle, Irak’tan Suriye ve Lübnan’a, Kuveyt’ten Bahreyn ve Yemen’e Ortadoğu’da “Şiî kuşağı”nı tahrikle İslâm dünyasını topyekûn mezhep savaşına sürüklemek. Her defasında onlarca-yüzlerce terör saldırılarıyla Müslümanın hunharca katledilmesi, karşılıklı Şiî - Sünnî camilerine bombalanması, “plân”ın kanlı senaryolarının sahnelenmesi…
Hülâsa, Bediüzzaman’ın, İstanbul’u işgalinde İngiliz işgalcilerine karşı yazıp gizlice neşrederek dağıttığı “Hutuvat-ı Sitte (şeytanın altı aldatması)” eserinin başında dikkat çektiği gibi, “zamanın insî şeytanı” ve “beşerde (insanlıkta) insan suretinde şeytanın vekili olan ruh-u gaddar (gaddar ruh), fitnekârane siyasetiyle cihânın her tarafına kundak sokan el-hannas (vesvese veren şeytan), altı hutuvatıyla (aldatmasıyla) âlem-i İslâmı ifsad için insanlarda ve insan cemaatlerindeki habis menbaları (huyları) ve tabiatlarındaki muzır madenleri, fiilî propaganda ile işlettiriyor, zayıf damarları buluyor.”
Çeşitli desise ve hilelerle Müslümanları Osmanlı’dan soğutup kışkırtmak, ümitsizlik aşılayıp ihtilâfları körüklemek için “Kiminin hırs-ı intikamını (intikam hırsını), kiminin hırs-ı câhını, (makam, mevki ve rütbe hırsını), kiminin tamahını, kiminin humkunu (ahmaklığını), kiminin dinsizliğini, hattâ en garibi kiminin de taassubunu işletip siyasetine vasıta ediyor. (kullanıyor)” (Sünûhat, 97-98)
Düşülen vartada menhus “mezhebî-etnik iftirak projesi”yle alevlendirilen “Sünnî’-‘Şiî/Alevi” sathî ayrılığı fitnesine karşı yegâne çâre, yine Bediüzzaman’ın Dördüncü Lem’a’da yaptığı ikaz ve çağrıda:
“Ey ehl-i hak olan Ehl-i Sünnet ve Cemaat! Ve ey Âl-i Beyt’in muhabbetini meslek ittihaz eden (edinen) Alevîler! Çabuk bu mânâsız ve hakikatsiz, haksız, zararlı olan nizâı (çekişmeyi, kavgayı) aranızdan kaldırınız. Yoksa şimdiki kuvvetli bir sûrette hükmeyleyen zındıka (dinsizlik) cereyânı, birinizi diğeri aleyhinde âlet edip, ezmesinde istimal edecek. Bunu mağlûp ettikten sonra, o âleti de kıracak. Siz ehl-i tevhid (Müslüman) olduğunuzdan, uhuvveti (kardeşliği) ve ittihâdı (birliği-bütünlüğü) emreden yüzer esaslı râbıta-i kudsiye (mukaddes bağlar) mâbeyninizde (aranızda) varken, iftirâkı iktizâ eden (sebebiyet veren) cüz’î (ufak, basit) meseleleri bırakmak elzemdir.” (Lem’alar, 32)
Sınıra zırhlı askerî birlikler ve silâh yığan Ankara, bu fitneye bulaşmaktan sakınmalı…