Muhalefete mensup belediye başkanları çeşitli isnatlarla görevden alınıp, soruşturmalara tabi tutulurken, hatta tutuklanıp yerlerine kayyum atanırken, iktidar partililerin sadece “istifa ettirilmeleri”yle yetinilmesi çifte standardıyla “emir demir demokrasisi” kesilip biçiliyor!
“Dâvâ için” denilerek, hakkın, hukukun, demokrasinin tahrip edilmesine uydurulan “sahte gerekçeler” her haliyle sırıtıyor.
Doğrusu, Cumhurbaşkanı’nın “Biz bu değişimleri tamamen partinin başarısına odaklanarak yapıyoruz” ikrarı ve AKP sözcüsünün, “İstifaların arkasında ‘yolsuzluk’, ‘FETÖ’ iddiaları olsaydı İçişleri Bakanlığı devreye girerdi; 2019’a hazırlık için Genel Başkanın belediye başkanlarını görevden alması demokratik hakkıdır” demesi, siyasetin düştüğü vahim vartayı gösteriyor. (Habertürk Tv. 2.11.17)
Ve Cumhurbaşkanı’nın, “Gün gelecek bu görevleri bırakacağız. Gideceğimiz yer belli, bir mezar. ‘Ne ‘cumhurbaşkanı niyetine’, ne ‘başbakan’, ne ‘bakan’, ne ‘muhtar’ demeyecekler; ‘er kişi niyetine’ deyip bizi defnedip gidecekler. Eğer geride hoş bir sedâ bırakmışsak millet ‘Allah râzı olsun, iyi şeyler yaptı’ diyecek…” diye konuşması, “sözkonusu başkanlar, hangi ‘hoş sedâ’yı bırakmadılar ki, baskı ve dayatmalarla istifa ettirildiler?” sorusunu sorduruyor.
“KUSURLAR, MENFİ İCRAATLAR BAŞA, REİSE VERİLİR”
Diğer yandan, “rey-i vahid’e dayalı tek adam rejimi”nde, tepedekileri “lâ-yüs’el - sorumsuz” olarak lanse eden çarpıklık akla birçok soruyu getiriyor.
Gerçekten, birileri çıkıp, asıl Cumhurbaşkanında “metal yorgunluk” olduğunu, hep aynı şeyleri tekrarladığını, “parti başkanı” olarak “hamaset, husûmet ve hakaret söylemleri”yle sürekli toplumu tahrikle ötekileştirmeyle kamplaştırdığını; büyük mânevî - maddî kayıplara uğratan dış politikadan, kavgayla kutuplaştıran iç politikadan, terörün tırmanmasından en baştakilerin doğrudan sorumlu olduğunu söylemeyecek mi?
Keza “ekonominin çöküşünden, artan işsizlikten, Cumhuriyet tarihinin en düşük büyümesinden, dünyada dolar karşısında değer kaybeden tek para biriminin TL olmasından, resmen açıklanan enflasyonun son dokuz yılın en yüksek çifte rakamına -yüzde 11.9’a- yükselmesinden başta bütün yetkileri kendinde toplayan Cumhurbaşkanı siyaseten sorumludur” diyen birileri çıkmayacak mı?
Görünen o ki, Bediüzzaman’ın, “Müsbet şeyler, haseneler, iyilikler cemaate tevzi edilir, tahribat, kusurlar, menfi icraatlar başa, reise verilir” diye ifade ettiği hakikat çiğnenerek, “Cemaatin (milletin) hayrını baştaki ferde ve o ferdin şerrini, kusurunu cemaate isnad etmek ile binler hayırları bir tek hayra indirmek ve bir tek kusuru binler kusur yapmak dehşetli haksızlığı” irtikâp ediliyor. (Şuâlar, 315; Emirdağ Lâhikası, 247)
15 Temmuz hâdisesinde, Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a âcil bilgileri vermemekle haklarında ihmal iddiası bulunan başta MİT Müsteşarı ile Genelkurmay Başkanı, “Dereyi geçerken at değiştirilmez” deyimiyle görevden alınmazken, sürelerinin dolmasına bir buçuk sene kala seçilmiş başkanların sırf siyasî sebep ve endişelerle görevden alınması garabetinin işlenmesi.
“AK PARTİ’DE ARTIK TUTARLI DÂVÂ BÜTÜNLÜĞÜ YOK!”
Bir diğer çarpıklık, “İllerde, ilin patronu il başkanı olacak, belediye başkanı da il başkanına tabi olacak. Aslolan parti ve parti politikalarıdır” diyen Cumhurbaşkanı’nın, her fırsatta eleştirdiği parti il başkanlarının vali ve belediye başkanı olduğu tek parti şeflik dönemini yeniden hortlatmaya heveslenmesi. (Türkiye, 3.11.17) Bir kamu yöneticisi olarak bütün belde halkına eşit ve tarafsız kamu hizmetiyle mükellef başkanın, il başkanından bağımsız işler yapamayacağını açıkça deklare etmesi.
Ve bu vaziyetle, “konjonktürel baskılarla Ak Parti’nin ‘dâvâ’ adını verdiği serüveni sürekli olarak güncellemesi, değiştirmesi”ne dikkat çeken Nihal Bengisu Karaca’nın, “AK Parti’nin elinde artık dâvâ denilebilecek tutarlı bir bütünlük yok” yakınmasıyla “en önemlisi de sandığın nâmusu ‘millî irâde’ düsturu”na aykırı olarak “belediye başkanları seçimle gelir ve seçimle gitmelidir’ şiârının zedelenmesinden kaçınılması” ikazına hak verdiren vartaya düşülmesi. (Gazete Habertürk, 6.10.17)
Özetle, Bediüzzaman’ın istiâze ettiği, “garazkârâne tarafgirlik”le “şeytanı melek, meleği şeytan” gösteren “menfaat üzerine dönen canavar siyaset”in (Mektûbat, 258; Tarihçe-i Hayat, 107) “fenâ neticeleri”nin yeni versiyonu sahneleniyor.