Merhum Demirel’in siyaset ve devlet hayatındaki bir diğer vasfı da çağımızın Kur’ân müfessiri Bediüzzaman’ın demokrasi ile hak ve hürriyetleri İslâm’ın temel esasları ekseninde Kitap ve Sünnet’ten tefsir ve tavzih ettiği temel târifleri etkili bir uslûpla benimseyip savunmasıydı.
Meselâ Ekim 1985 Köprü dergisinde, “Hz. Ömer’in adâleti. Hz. Ebûbekir’in sadâkati, Hz. Ali’nin ilmi ve cesâreti, Hz. Osman’ın yumuşak huyluluğu ve İslâma olan bağlılığı”na işâretle, cesâret, sadâkat, adâlet, hilmin bir araya gelip “ahsen-i takvim”de insanı meydana getirdiğini nazara veren Demirel, kendisinin “moral ve mânevî değerler” olarak ifâde ettiği “yüksek değerlere dikkat çekiyor.
“Bence ‘Asr-ı Saadet’in özü budur” diyordu. İslâma sahip çıkıp yaşamanın da bu olduğunu belirttiği mülâkatının sonunda “Asr-ı Saadet’in Cumhurî karakterini yine en güzel şekilde Bediüzzaman Hazretleri ifâde etmiş” tesbitiyle Bediüzzaman’dan şu beyânı okuyordu: “Hulefây-ı Râşidin (dört Büyük Hâlife) her biri hem halife, hem reis-i cumhur idi. Sıddîk-ı Ekber (ra) Aşere-i Mübeşşereye (hayatta iken cennetle müjdelenen on sahabiye) ve Sahabe-i Kirama elbette reis-i cumhur hükmünde idi. Fakat mânasız isim ve resim değil, belki (bilâkis) hakikat-ı adâleti ve hürriyet-i şer’iyeyi taşıyan mânây-ı dindar cumhuriyetin reisleri idiler.”
KUR’ÂN’I ANLAMAK HERKESİN HARCI DEĞİL
Keza çeşitli mülâkatlarda da Bediüzzaman’dan iktibaslarla “İslâm - demokrasi ve hürriyetler” tanım ve irtibatlarını anlattı.
“Bediüzzaman Said Nursî, Kur’ân’ı ve Resulullahı (asm) kendisine rehber edinmiş ve inançlarından hiçbir tâviz vermemiş bir şahsiyettir.
Üzerinde birçok tartışma yapılmış bir zattır ve birçok kimse, kendisi hakkında peşin hükümlere sahip olmuştur” değerlendirmesini yapan Demirel, Üstadın bu bilinmezlikten ve yanlış tanıtılmaktan dolayı üstüne husûmet çektiğini kaydetti.
Peşinden de, “Fakat bu husûmetten hiçbir zaman yılmamıştır. Eserleri ve kendisini tâkip eden Nur Talebeleri, yüzlerce defa mahkemeye çıkarılmıştır. Türk Ceza Kanununa göre bunların hiçbirisinde suç bulunmamıştır. Buna rağmen merhum tâkibe mâruz kalmıştır. Kendi öz vatanında bir ilden bir ile sürgün gönderilmiştir. Kimsenin önünde eğilmemiştir. Devirlerle hoş geçinmek gibi bir yola da sapmamıştır” değerlendirmesinde bulundu.
Bediüzzaman’ın kendi ifâdesiyle “İdare-i Örfi Divanı’nda (sıkıyönetim mahkemesinde) 1909 yılında söylediği çok enteresan sözleri vardır.
Orada ‘Sadece hakikatın hatırı için hareket ediniz, hakikatın hatırı her şeyin üstündedir’ der. Merhum hakikatın hatırı
için bir ömür boyu hareket etmiştir” yorumunu yaptı. (Köprü, Mart-1986)
Devamında da, Bediüzzaman’ın eserlerindeki hakikatleri şu sözlerle açıkladı: “Bediüzzaman, gerek eserlerinde, gerek nasihatlarında, hep iyiliği tavsiye etmiştir. Cenâb-ı Allah’ın emirlerine ve nehiylerine uyulmasını tavsiye etmiştir. Mârufu emir ve münkeri nehyetmiştir.
Ayrıca Kur’ân’ın çok değerli yorumumu (tefsirini) yapmıştır. Tabiî, Kur’ân’ı anlamak ve yorumlamak herkesin harcı değildir.”
İSLÂM’IN GETİRDİĞİ ANA KAİDELER
Yine (Köprü, Ekim-1985’te) İslâm’a göre demokrasi anlayışının fiilî tatbik zemini olarak Asr-ı Saadetin nasıl değerlendirileceği sorusuna Demirel’in cevabı, demokrasi ve İslâm arasındaki münasebetle vatandaş–devlet ilişkilerinin kıymet ve seviyesini belirliyor.
“Asr-ı Saadette rejimin nasıl olduğunu; nasıl hak, hukuk ve adâlete dayandığını; hakkın sahibi olan kişinin, Müslümanların emiri olsa dahi ona nasıl sual yöneltebildiğini” yaşanmış bir örnekle izah eden Demirel’in şu tesbiti de, Bediüzzaman’a ve Nur Risalelerine bakışındaki vukufiyetini ortaya koyar: “Bediüzzaman Hazretlerinin Divan-ı Harb-i Örfî kitabında çok güzel bir sözü var. Orada der ki: ‘Padişah Peygamberimizin (asm) emrine itaat etse ve yoluna gitse, halifedir. Biz de ona itaat edeceğiz. Yoksa Peygambere tabi olmayıp zulmedenler, padişah da olsa haydutturlar.’ Devlet hadisesini bunun kadar güzel izâh eden çok az şey vardır.”
Bu açıdan, “Bir demokrasi ülkesinde din ve vicdan hürriyeti, ibadet hürriyeti, eğitim hürriyeti, ayin hürriyeti kişinin temel hak ve hürriyetleridir. Laiklik bu hürriyetlere müdahale etmek için değil, bu hürriyetleri korumak içindir” diyen Demirel’in, “Hâkim kılınacak olan şeyler, İslâm’ın ana kaideleri, Kur’ân’ın hükümleri ve Sünnet-i Seniyyedir” ifadesiyle, “İslâmın getirdiği ana kaidelerle, hukukun üstünlüğüne dayanan anayasa devletinin kaideleri arasında çelişki yoktur” açıklaması, Bediüzzaman’ın Risalelerde beyân ettiği, günümüz Müslümanlarının ve insanlığın en çok ihtiyacını duydukları Kur’ânî esasları bir defa daha ortaya koyuyor…