Partilerin aday listeleri hararetle tartışılırken “darbe dâvâları”nda peşpeşe tahliye ve beraatların hızlandığı vetirede, darbe ve ara dönem dayatmalarının bizzat askerlerce sorgulanması dikkat çekici.
Siyasî iktidarın son dönemde “kumpas”la çarkına karşı, başta “Ergenekon” ve “Balyoz” olmak üzere “darbeye ortam hazırlama ve darbe teşebbüsü”nden yargılanan askerlerin ikrarları anlamlı.
Bu hususta, “Nerede hata yaptık?” diye silâhlı kuvvetlerin demokrasinin ve sivil siyasetin önünü kesmesine, ciddî eleştirilerde bulunan Genelkurmay İstihbarat Daire eski Başkanı İsmail Hakkı Pekin’in, “Eğer TSK bazı olayları önleyebilseydi, en azından sadece kendi işiyle uğraşabilseydi ‘Ergenekon’-‘Balyoz’ gibi olaylar yaşanmayabilirdi” sözleri mânidar.
Al Jazeera’ye verdiği mülâkatta, subayların içinden çıktığı topluma yabancı olup tanımamasından ve Harp Okullarındaki “şabloncu eğitim”den yakınan Pekin’in, “TSK öncelikle kendi görevine odaklanmalıydı” diye hayıflanması, darbelerin arka plânını deşifre ediyor. “TSK’da hiç kimse kafasındakini söylemiyor, komutanın kafasındakini söylemeye çalışıyor, komutanların fikirleri bile saklı kalıyor” cümlesiyle askerin “durum muhâkemesi”nin gerçekçi olmadığı tesbitleri, orduyu darbelere iten sağlıksız sistemi açığa çıkarıyor…
TÜRKİYE ZARAR GÖRDÜ
Aslında TSK’nın modernizasyonda çok geç kaldığını, ihtiyaç analizini iyi yapamadığını, 24 senede füze savunma sistemi kurulamadığını nazara veren emekli komutanın, “Oysa bu sürede TSK 28 Şubat, 27 Nisan gibi şeylerle uğraşacağına işini yapsaydı, çoktan bunları hallederdi; ama Türkiye’yi kurtarmaya kalktığında, diğer öncelikler bir tarafa bırakılıyor” beyânı her şeyi açıklıyor.
Bu arada tam da 80 ilde elektrik kesintileriyle ülke genelinde karanlığın bastığı günde 40 dakikalık apar topar yargılamayla bütün sanıkları serbest bırakılıp akabinde peyderpey beraat ettirildikleri 236 sanıklı “Balyoz”da Harp Akademileri Komutanı olarak tek muvazzaf subay sanığı olan Orgeneral Bilgin Balanlı’nın, “Darbelerin hiçbirinin faydalı olmadığını zaten hepimiz gördük, yaşadık. Çünkü neticede hep başa dönüldü” bir başka çarpıcı itirafı. Demokrasinin niteliksiz halinin geçmişte yapılan darbeler yüzünden olduğu gerçeğinin teyidi oluyor. (Hürriyet, 6.4.15)
Keza “Keşke bu darbeler yapılmamış olsaydı. Her şey kendi tabiî ortamı içinde yaşansa ve gelişimini tamamlasa belki şu anda demokrasimiz daha nitelikli olabilirdi. Bütün arkadaşlarımda da benzer kanaat vardı” diye konuşup, her darbe döneminde bazı kesimlerin zarar görmesine karşı genelde Türkiye’nin zarar gördüğü hayıflaması, olup bitenlerin arka plânını ele veriyor.
Ve suçlu-suçsuz yüzlerce sanığın aynı çuvala konulup en ağır cezâ ile cezâlandırılmasıyla darbe dâvâlarının toptan tasfiye edilip gerçek darbecileri kaybettirdiği gerçeğini ortaya koyuyor.
ASIL “KUMPAS”
Diğer yandan Paşa’nın “Mayıs 2007’de dönemin Başbakanı Erdoğan ile dönemin Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’ın mâlûm “Dolmabahçe görüşmesiyle düğmeye basıldığı” görüşüne katılıp, komutanların ve Genelkurmay’ın bu süreçte yıllarca beraber çalışıp terfi ettirdikleri sanıklara sahip çıkmamasını sözkonusu “gizli görüşme”ye bağlaması, üzerinden bunca zaman geçmesine rağmen 27 Nisan e-muhtırasının hâlâ sorgulanmayıp karanlıkta bırakılması üzerindeki istifhamlarını arttırıyor.
Yine Orgeneralin “O görüşmede Erdoğan TSK’ya yönelik bu tür dâvâların gelmekte olduğunu mu anlattı Büyükanıt’a?” sorusuna, “Bu görüşmenin hemen akabinde Ergenekon’la ilgili tutuklamalar başladı. Bu tutuklamaların içinde emekli orgeneraller de vardı. Belki kendi aralarındaki bu konuşmada TSK’nın buna reaksiyon göstermeyeceği gibi bir anlaşma sağlanmış olabilir” cevabı, “darbelerin yargılanması”nın siyasete malzeme edilmesinin ipuçlarını veriyor.
Bütün bunlar, asıl “kumpas”ın kamuoyuna karşı âlây-ı vâlâ ile “darbelerle hesâplaşılıyor”, “darbeciler sığaya çekiliyor” propagandasıyla seçim meydanlarında propagandayla sandıkta oy devşiren AKP iktidarının “Biz yapmadık, her şeyi ‘paralel yapı’ yaptı” dönüşüyle darbe dâvâlarındaki ric’atının maksad ve manipülasyonunu ifşa ediyor.
Görünen o ki, darbelerle yüzleşilmemiş, darbeciler hesâba çekilmiyor, her şey yüzüstü bırakılıyor; günübirlik politik mülâhazalarla bir dönem kapatılarak her şeyin üstü örtülerek geçiştiriliyor.
Ve “darbeler yargılanıyor” nutuklarıyla halkın nezdinde politik algı operasyonunun çökmesi üzerine, yine “darbe dâvâları” üzerinden tersine algı operasyonuna başvuruluyor.
“Kumpas”a karşı darbe itirafları bunun ifâdesi…