Şehid cenâzelerinin peşpeşe geldiği, canlı bombaların İstanbul’da havalimanına sızmasıyla 44 insanın can verdiği terör saldırı sonrası yeniden istihbarat ve güvenlik yetersizliği tartışmaları ortasında Ankara’nın İsrail’le son işbirliği âdeta karambola geldi.
Tam da AB’ye rest üzerine restlerin çekildiği süreçte, başta Kudüs-ü Şerif olmak üzere kutsal topraklardaki Siyonist işgaline ve Filistin dâvâsına dikkat çekildiği Ramazan’ın son Cumasındaki “Dünya Kudüs Günü” haftasında İsrail’le anlaşmaya son şeklinin verilip imzalanması çarpıcı.
Ne var ki, AKP siyasî iktidarının “İsrail’le normalleşme” paravanında yaptığı “anlaşma”nın Türkiye’nin ve Filistin’in aleyhine olduğu açıkça sırıtıyor.
“TAZMİNAT” DEĞİL “BAĞIŞ”MIŞ…
Esasen son on dört yılda Türkiye’nin İsrail’le savunma sanayii, silâh alımı ihâlelerinin yanısıra enerjiden telekomünikasyona, tarımdan sulamaya, turizmden danışmanlığa birçok alanda ekonomik zabıtlarla hep normalin üstünde tam gaz sürerek daha da derinleştirildi.
Bu arada 2009 Ekim’inde “Nükleer silâh sınırlandırılması”nı kabul etmeyen İsrail’e Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) üyeliği bahşedilmesinin ardından Mayıs 2010’da, tek Müslüman üye Türkiye’nin vetoyu kaldırmasıyla İsrail, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’ne (OECD) alındı.
Yine NATO üyesi olarak Ankara’nın “blokajını çekmesi”yle İsrail’in uzun yıllardır hedeflediği NATO’ya girmesinin önünü açan, İsrail’in Brüksel’deki NATO karargâhında temsilcilik açmasına NATO’nun askerî tatbikatlarına katılmasına vize verildi.
İsrail Başbakanı Netanyahu’nun telefonla Erdoğan’a “özür dilediği” söyleniyor, ama mahiyeti hâlâ meçhul.
Zira İsrail’den bu konuda hiçbir beyan gelmediği gibi, İsrail hükûmetinden Türkiye Cumhuriyeti’ne herhangi bir yazılı resmî bir özür ulaşmadığı, İsrail basınında sadece “üzüntü”nün bildirdiği belirtiliyor. Kısacası, sözü edilen “özür” olsa bile ortada kalmış.
Ayrıca Mavi Marmara mağdurlarına tazminat ödenmesi”nin de sulandırıldığı görülüyor. Çünkü anlaşmada “İsrail’in Mavi Marmara sebebiyle tazminat ödeyeceği” açık ifadesi yer almıyor.
Öncelikle, Mavi Marmara saldırısında İsrail uluslar arası ölçeklerin çok altında âdeta komik kalan 20 milyon doları “tazminat” olarak vermemekle kanlı baskını dahi kabul etmiyor.
“İsrailli askerlere açılmış davalardan vazgeçilmesi” şartıyla bu miktarın bir vakfa “yardım” veya “bağış” olarak aktarılmasıyla, maktullerin yakınlarının ve mağdurlarının uluslar arası mahkemelerdeki dâvâlar düşürülecek…
İSRAİL’LE İŞBİRLİĞİNİN SON HALKASI
Buna göre, kanlı baskını yapan İsrailli görevli ve yetkililer aleyhinde Türk mahkemelerine dahi başvuramayacak. Dahası, daha “anlaşma”nın yapıldığı gün Gazze’de zulüm, baskı ve işkenceyi sürdüren İsrail askerlerinin diğer katliâmlarına da emsal olmasının önüne geçilmiş olunacak.
Keza “şehit ailelerine bağışta bulunulması karşılığında dâvâlardan vazgeçilmesi”, sadece Türkiye vatandaşı şehit ailelerinin değil, 37 devlet vatandaşı dahil tüm mağdurların davlarından vazgeçilmesi anlamına gelen bu madde, dolaylı yoldan “İsrailli katillerin affı” anlamına geliyor.
“İsrail’in tazminat vermediği, sadece dâvâların düşmesi karşılığında ödeyeceği bu paranın “bağış olarak yapılacağı”nı söyleyen Netanyahu’nun, büyük bir zafer edası ile son mutâbakatı, “İsrail için en önemli ve muazzam bir ekonomik sonuç ve kazanım” olarak sunması bunun ifâdesi.
Kısacası iktidar çevrelerinin propagandasının aksine son “işbirliği”yle başta halk nezrinde koşulan şartların başında gelen “Gazze ablukasının kaldırılması”nın yerine getirilmediği, “anlaşma”nın İsrail’le ilişkilerin daha da ilerletilmesi ve geliştirilmesinin son bir halkası olduğu açığa çıkıyor.
Ve daha da çarpıcısı, İsrail Başbakanı açık açık, anlaşmanın temelini oluşturan “Gazze’ye ablukanın kesinlikle kalkmadığı ve kalkmayacağı, Türkiye’nin şartları kabul ettiği”ni ilân ediyor…