Küresel güçlerin Suriye ve Irak’ın bölünüp parçalanmasıyla Ortadoğu’yu ve topyekûn İslâm dünyasını mezhep çatışması ve savaşıyla mezhebî tefrikaya atma stratejisinin tezâhürleri artıyor.
ABD ziyaretinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trump’la buluşması öncesinde, Pentagon’un Suriye’de peşpeşe askerî üsler kurması, Kuzey Suriye’deki kantonlarda şimdiden sayıları yediye çıkarılan “güvenli–çatışmasızlık bölgeleri”nin kurulması; keza Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin zengin petrol ve doğalgaz yataklarına sahip Kerkük’ü topraklarına katma emr-i vakisi ve Irak’tan koparan “bağımsızlık referandumu”na gitmesi, mevzubahis mezhebî iftirak fitnesini ateşliyor.
Trump’la İran karşıtlığının yeniden tahriki, ABD’nin en büyük silâh tedarikçisi olduğu Suudî Arabistan’ın başını çektiği Körfez ülkelerinin Amerika ve işgal-savaş koalisyonunun yanında yer alıp, son dönemde Şiî idârelerin hâkim olduğu Tahran’ı, Bağdat’ı ve Şam’ı hedef almalarıyla dehşetli komplo iyice açığa çıkıyor.
Her ne kadar, amacın “ileride IŞİD’den kurtarılan bölgelerin Şam’ın, Ürdün’deki Hizbullah’ın ve İran’ın kontrolüne geçmesini önlemek olduğu” ileri sürülse de, İran gerginliği ile bölgede tahrik edilen kutuplaşmayla “Şiî–Sünnî mezhep çatışması”nın kışkırtıldığı bir defa daha netleşiyor.
“SÜNNÎ CEPHE” YA DA “ARAP NATO’SU”
Gerçek şu ki, daha 2016 yılı yazında küresel güçlerin plânıyla “teröre karşı İslâm ittifakı” adı altında Suudî Arabistan’ın öncülüğünde Türkiye dâhil 34 Sünnî-İslâm ülkesinin yer aldığı, ancak Türkiye’nin komşuları İran, Irak ve Suriye’nin dışlandığı “Sünnî blok” oluşturuluyor.
Ve “Sünnî blok”a karşı, Şiî nüfusun yoğunlukta olduğu ve sözkonusu ülkelerin içinde yer aldığı Afganistan’dan, Bahreyn ve Yemen’e, Irak’tan Lübnan’a bir “Şiî kuşak” oluşturuluyor. İki cenâh adına Suud ve İran yöneticilerinin birbirlerine ağır itham ve tehditleriyle kutuplaşma tetikleniyor.
İşin arka planındaki bir diğer çok önemli nokta:
Irak’ı işgale giden 65-80 bin Amerikan askerinin ağır silâh ve mühimmatlarıyla İskenderun’dan Habur’a 911 kilometrelik Suriye ve 331 kilometrelik Irak sınırındaki bütün illerde konuşlanmasını öngören 1 Mart (2003) tezkeresinin Meclis’te kabul edilmemesi üzerine, ABD ve emperyal mihrakların Türkiye’de Meclis, yargı ve orduyu kontrolünde tutacak “tek adamlık sistemi”ni gündeme aldıkları belirtiliyor.
Gelinen noktada, bu “ucube sistem”le ABD’nin mâlûm tezkereyi reddeden Meclis’ten intikam aldığı kaydediliyor.
“İSRAİL’İN GÜVENLİK STRATEJİSİ”
ABD’de Obama’nın İran’la nükleer anlaşma yapmasına ve İsrail’i dışlamasına şiddetle karşı olan İsrail yanlısı Kissinger ve ekibinin Trump yönetimine dayattığı “plân” da işin içyüzünü deşifre ediyor.
“Hedef ülkeler’in başına terör, sefalet ve kitlesel ölümler getiren; yoluna çıkan askerlerin, gazetecilerin, din adamlarının öldürülmesini emreden bu strateji vakıayı bir defa daha açığa çıkıyor. (Kissinger’in Yargılanması, Christopher Hitchens, 6-7)
Özetle, bölgede İsrail’e karşı askerî güç olan Irak’ın işgalle ifnâ edilmesi, Suriye’nin iç savaşla tahribi, İran’ın da yok edilmesiyle nihâî olarak İslâm dünyasını Ortadoğu merkezli mezhep savaşı kargaşasına sürükleme komplosu kurulmuş.
Bediüzzaman’ın “Âlem-i İslâma ve merkez-i hilâfete bir suikast” olarak takbih ettiği “gaddarâne Sevr Muâhedesi”nin sonucu ecnebilerin Birinci Dünya Savaşı’nda cetvellerle çizip taksim ettikleri, “kurdurulacak” İsrail hesâbına Ortadoğu’daki Müslüman ülkeleri taksim eden İngiliz-Fransız mâmulü menhus “Sykes-Picot tefrikası”nın yeni versiyonu devreye sokuluyor.
Maksat, bütün bölgeyi istikrarsızlık ve kargaşa ile mezhebî ve etnik iftiraklarla “devletçikler”e ufaltmak; BOP kapsamında Fas’tan Afganistan’a 22 İslâm ülkesini bu ayrımlar üzerinden bölüp parçalamak.
Peki, Türkiye’yi de kapsayan bu fitne ateşine Ankara’dakiler neden bodoslama atlıyor?