Karanlık ve kanlı “darbe girişimi”ne dair birçok soru işâreti duruyor.
Saat 16’da devletin istihbarat servisinin “darbe girişimi”ni Genelkurmay’a bildirmesine rağmen, dört saat sonra ancak 20’de Cumhurbaşkanı’na, 20.30’da Başbakan’a haber verilmesindeki garabet ortada.
Belli ki, daha ilk günde “Tatil için Marmaris’e gitmiştim. Darbe girişimine önce beni eniştem haberdar etti. Önce ciddiye almadım, ama sonra çeşitli kanallardan teyit ettik. İstihbarat zaafı olduğu açık, eğer doğru istihbarat olsaydı önüne geçilebilirdi; zafiyetler nerededir, belirlemek gerekir” diye Cumhurbaşkanının yakındığı garabetler daha çok tartışılacak.
Ancak halkın sokağa çağrıldığı hassas ortamda durumdan vazife çıkaran provokatörlere fırsat verilmemesi; “darbe girişimi”ne kalkışanlarla hiçbir ilgisi olmayanların, suçlularla suçsuzların akl-ı selimle ayırt edilmesinin sağlanması öncelik arz ediyor.
Özellikle sadece komutanların tâlimatıyla hareket eden er ve erbaşlara linç girişimleriyle, iktidara muhalif herkesi itham edilmesi furyası biran evvel durdurulmalı.
“İHTİLÂLE SEBEBİYET VEREN VAZİYETLER…”
Öncelikle, millete ve demokrasiye suikast olan bu isyana yeltenenler tesbit edilip en ağır cezâya çarptırılmalı; ama bu yapılırken suçun şahsiliğinin esas olduğu unutulmamalı. Suçsuzlar mağdur edilmemeli.
Şiddet olayları da mutlaka soruşturulmalı. Tehdidin boyutu ne olursa olsun hukuk ve adâlet içinde hareket edilmeli. Toplumdaki gerginlik el birliğiyle giderilmeye çalışılmalı.
Askerin askere, askerin polise ve askerin halka kırdırıldığı, Yeniçeri isyanından bu yana ilk defa askerin linç edildiği, bütün kurumların ciddî hasar gördüğü vartada, adâlet ve hukukun toptan çöküşüne izin verilmemeli, hukuk içinde kalınmalı.
Kısacası, darbeyi bertaraf perdesinde, anti demokratik hukuk dışı dayatmalarla yeni bir “vesâyet”e ortam oluşturulmamalı; demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti ilkesinden asla sapılmamalı; savaş halinde bile dikkat edilmesi gereken hak ve adâlete riâyet edilmeli. Her halükârda demokrasiyi, hukuku bertaraf eden, diktaya zemin hazırlayan yöntemlere sapılmamalı.
MENHUS MAKSADA HİZMET EDİLİR
Bu konuda Bediüzzaman’ın Kur’ân’ın semavî ve kudsî “kanun-u esasî”si dediği temel prensiplerden biri olan “Birisinin hatasıyla başkası mesul olamaz” (En’âm Sûresi,164; İsrâ Sûresi, 15; Fâtır Sûresi,18; Zümer Sûresi, 7) kat’i beyânıyla “Kardeşi de olsa, aşireti ve taifesi de olsa, partisi de olsa, o cinâyete şerik sayılmaz” hükmü mutlaka esas alınmalı.
Aksi halde, bu karmaşada “Bir taifeden, bir cereyandan, bir aşiretten bir ferdin hatâsıyla o taifenin, o cereyanın, o aşiretin bütün fertleri mahkûm ve düşman ve mes’ul tevehhüm edilir (zannedilir). Bir hatâ, binler hatâ hükmüne geçer. İttifak ve ittihadın temel taşı olan kardeşlik ve vatandaşlık, muhabbet ve uhuvveti (kardeşliği) zîr ü zeber eder.” (a.g.e. 319)
Bediüzzaman’ın “Eğer bu kanun-u esasî çabuk düstur-u esasî (temel kural) yapılmazsa, hayat-ı içtimaiye-i beşeriye iki Harb-i Umumînin gösterdiği tahribatın emsaliyle, esfel-i sâfilîn olan o vahşî irticaa (geriye gidişe), vahşete ve bedevîliğe düşer” diye ihtar ediyor.
Daha da vahimi, yine Bediüzzaman’ın ikazı ile “tarafgirlik bahanesiyle çok biçâreleri yakacak, ezlem (en zâlim) olacak bir hal”e düşülür. (Şuâlar, 260)
Böylece, gözü dönmüş darbeci cânilerin darbeyle yapamadıkları bu yolla yapılmış olunur. Darbenin menhus maksadına hizmet edilir; kaosla toplumsal kutuplaştırma fitnesi daha da alevlendirilir…