İsrail’in 14 Temmuz’da Harem-i Şerif’e namaz kılmaya gelen Müslümanlara “terörist muamelesi”ni revâ gördüğü müdahalenin ardından emr-i vakilerle provakasyonlar sürüyor.
Her ne kadar İslâm âleminden ve dünyadan gelen yoğun tepkiler üzerine sözkonusu metal dedektörleri kaldırılsa da son yıllarda Gazze’ye yoğun saldırılarla ve işgal ettiği Doğu Kudüs’te uyduruk “güvenlik problemi” bahanesiyle arttırdığı şiddetle ve Mescid-i Aksa’nın statüsünü değiştiren yayılmacı-işgal plânı taktiklerini geliştirerek sürdürüyor.
Son demde özellikle Kudüs’ün İsrail’in başşehri olduğunu iddia eden Trump’un tahrikiyle Harem-i Şerif’in etrafındaki polis çemberinin daha da yoğunlaştırılması, çevreye kurulan kameraların arttırılması ve Hz. Ömer Camii girişinin tamamen kapatılmasıyla gerginlik daha da tahrik edildi.
Nitekim Netanyahu’nun tâlimatıyla Mescid-i Aksa’da yine 50 yaşın altındaki erkeklerin Cuma namazı için camiye girmesini yasaklaması ve polisin yine cemaate sert müdahalesiyle on binlerin dışarıda namaz kılmak durumunda kalması gerginlikleri daha da tırmandırdı.
Vakıa şu ki, şimdiye kadar İslâm dünyasından İsrail’in zulüm ve baskısının yanlış ve kabul edilemez olduğu kuru kınamaların ötesinde herhangi ciddî bir yaptırım olmadan sadece sözde tavır, tepki ve kınamalarla kalındı.
“İSRAİL’LE DOSTLUK VE İŞBİRLİĞİ”
İşin gerçeği şu ki, meşhur “one minute” çıkışından sonra el altından İsrail’le her türlü ekonomik, ticarî, savunma sanayi anlaşmaları, silâh alımı ihâleleri sürdürüldü. Türkiye, “Nükleer silâh sınırlandırılması”nı kabul etmeyen İsrail’in Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) üyeliğini onayladı. Kurumun tek Müslüman üyesi olarak vetosunu kaldırıp İsrail’in Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’ne (OECD) alınmasını sağladı. Keza Ankara’nın “blokajını çekmesi”yle İsrail’in NATO karargâhında temsilcilik açmasının ve askerî tatbikatlara katılmasının önü açıldı.
Bu arada iç savaş kargaşasındaki Suriye kapısı kapatılırken, İskenderun’la İsrail’in Hayfa limanı arasında Ro-Ro seferleri başlatıldı. Dönemin Başbakanının Mısır’da İsrail’e veryansın ettiği günde Kahire’de bir araya gelen Türk ve İsrail istihbarat şefleri arasında işbirliği anlaşmaları imzalandı.
Bir yandan İsrail’e “terör devleti” çıkışlarıyla seçimlerde siyasî rant elde edilirken, diğer yandan “tank modernizasyonu” gibi silâh alım ihaleleriyle İsrail’e milyonlarca dolar aktarıldı.
Ne var ki, ne halkın nezdinde İsrail’le işbirliğinin şartı olarak ileri sürülen Gazze’ye amansız abluka ve ambargo kalktı; ve ne de İsrail saldırılarına son verdi. Dahası, toplam 20 milyon dolar tazminatla İsrail’in Türk Bayraklı yardım gemisi Mavi Marmara’ya saldırarak katlettiği on vatandaşın katillerine Türkiye’de ve uluslar arası mahkemelerde açılan bütün dâvâlardan resmen vazgeçildi.
Yine bu süreçte -Nisan 2017’de- Trump’tan aldığı cüretle İsrail hükûmetinin, BM kararlarına aykırı olarak işgal altında tuttuğu Doğu Kudüs’ün kuzeyindeki Atarot Yahudi yerleşim biriminde 10 bin yeni konut yapımına BM Güvenlik Konseyi bile “İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarındaki yasa dışı bütün yerleşim faaliyetlerini derhal ve tamamen durdurma” çağrısında bulunurken, İsrail’le -Haziran 2016’da- “yeni dostluk ve işbirliği” anlaşmasıyla Ankara’dan hiçbir etkili tepki verilmedi.
Keza daha -6 Temmuz’da- Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Teşkilâtı (UNESCO) Dünya Miras Komitesi, İsrail’in başta Doğu Kudüs’te, bilhassa Mescid-i Aksa ve çevresinde uluslar arası hukuka aykırı yasadışı kazıları kınanıp, İsrail’in özellikle Doğu Kudüs üzerinde hiçbir egemenliğinin olmadığı vurgulanırken yine Ankara’dan güçlü bir eleştiri iletilmedi.
SÖYLEME VE KINAMAKLA KALINIYOR!
Özetle, her iki ülkede siyasî iktidarlar, halka dönük siyasî manipülasyonlarla iç kamuoyuna oynadı. İki senedir barış ve müzakereleri tamamen rafa kaldıran Telaviv, Filistin topraklarını “Yahudileştirmek” peşinde, baskı politikalarını devam ettiriyor.
Ne var ki, Cumhurbaşkanı ile iktidar sözcüleri İslâm dünyasının bir şey yapmamasından yakınırken, Ankara da kınama dışında İsrail’i caydıracak hiçbir etkili yaptırım koymuş değil.
Kısacası, kamuoyu önünde İsrail’e yapılan çıkışların aksine, Ankara, Telaviv’le enerjiden sulamaya her türlü ekonomik-ticarî, savunma sanayii işbirliğini ilerletirken İsrail’in artarak süren zulüm ve baskısına karşı bir defa daha sadece söylemle ve kınamayla kalıyor…