Önce Başbakan, devlette ne kadar israfa dönük faaliyet varsa denetim altına alınacağını açıkladı. Devletin ve kamu yönetiminin israftan kaçınan bir strateji benimsemesinin önemli olduğunu söyleyip, devletin elindeki sosyal tesisler, lojmanlar, konutlar ve en önemlisi de bina ve taşıtlarla ilgili kapsamlı bir envanter çalışmasına ve personel sisteminin ciddî bir gözden geçirmeye ihtiyacını belirtti.
AKP iktidarının 12. yılında, sanki daha yeni iktidara gelmiş gibi devletteki israftan, taşıt kiralanmasından, kamu taşıtlarındaki sayısal artıştan, kamu binalarındaki kiralanma bedellerindeki artıştan yakınan Başbakan’ın, “israfa dönük her türlü faaliyetin denetim altına alınacağı ve ciddî şekilde aşağı çekilceği” sözleri, devletteki israfın ikrarı oldu.
“Alın teriyle gelen vergi gelirlerinin en doğru yerde, en verimli şekilde kullanımın sağlanması projesi”nin hazırlandığını söyledi. “Kamunun elindeki atıl bütün kapasiteyi, Millî Emlak’tan sayısal rakamları istedim, atıl kapasiteden kasıt belki sadece bir ay kullanılan sosyal tesisler. Bildiğiniz gibi zaten AKP iktidarlarının ilk aşamasından Sayın Cumhurbaşkanımızın, o zaman Başbakan olarak verdiği ilk talimatlardan biri milletvekili lojmanlarıyla ilgiliydi” deyip, kamunun elindeki bütün mal varlığının en şeffaf ve en eski tabirle idareli kullanılması gereğini ekledi. (Hürriyet, 26.19.14)
Başbakan bununla kalmadı; peşinden, Mâliye Bakanlığı’ndaki brifingde, “devlette büyük israf yaşandığını” tekrarladı. Bu arada Maliye Bakanı, daha evvel merkezi yönetim kapsamındaki idarelerde 15 bin civarında kiralık araç olduğunu ifade ederek, 2010 yılında 111 milyon lira olan söz konusu harcamanın, geçen yıl 212 milyon liraya yükseldiğini nazara verdi.
Ne var ki, bu “teminatlar”dan ve uyarılardan sonra Meclis’in 58 makam aracından 29’unun daha sıfır lüks modelleriyle yenilenmesiyle makam aracı giderlerinin ikiye katlanıp 3.9 milyon liraya çıkarılması, peşinen bütün bu söylemleri boşa çıkardı. (a.g.g., 30.9.14)
En garibi, Başbakan bir yandan “israfı bırakma” çağrısında bulunurken, Çankaya’daki Dışişleri Konutunun Cumhurbaşkanı’nca kullanılmasından dolayı 2010’dan beri Gaziosmanpaşa’da kendisine -ayda 52 bin 720 lirayı bulan- yüksek meblâğlı konutun kiralandığı Meclis Plân ve Bütçe Komisyonu’ndaki 2015 yılı bütçesi görüşmelerinde ortaya çıktı.
Ve söylemle icraatlar arasındaki bu çelişkili garâbet, daha baştan Başbakan’ın “israfla mücadele stratejisi”nin sözde kaldığını gösterdi…
SORMAK LÂZIM
Milyonluk kira rantı…
Bir diğer çelişkili garabet, kamu kurumlarının ödediği yüksek rakamlı kiralarla su yüzüne çıktı. Başbakan, partisi daha yeni iktidara gelmiş gibi eleştiriyor; lâkin devletin onca atıl binası dururken, Sayıştay raporlarına göre kamu kurumlarının ödediği kiraların bilânçosu dudak uçuklatıyor.
Meselâ 2013 yılında, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı hizmet binası için 2.5 milyon, Kamu İhale Kurumu binasına 3.4 milyon, 19 katlı Kamu Gözetimi Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu binasına 2.8 milyon lira kira ödenmiş. Yine 2013’te Türkiye Adalet Akademisi hizmet binasına 1 milyon 453 bin 691 lira kira bedeli ödenirken, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı kirası için 2 milyon 708 bin 475 verilmiş.
En zirve kira gideri, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun hizmet binasın harcanmış. 2013 itibariyle yıllık 13 milyon 85 bine çıkmış. Kurumun İstanbul’daki hizmet binasıyla birlikte iki hizmet binası için ödediği aylık kira 1 milyon 90 bini bulmuş.
Bundandır ki, “israf rakamları”nın ortaya döküldüğü süreçte hükûmet olarak israfa karşı yeteri kadar mücadele edemediklerini itiraf eden hükûmet sözcüsü, “Bazı kamu kurumlarının ödediği aylık veya yıllık kira ücretlerini duydukça ben hükümetin içersindeki bir bakan olmama rağmen, üzülüyorum, utanıyorum. Hiçbir şeyde israf olmamalı. Allah israf edenleri sevmez. Bundan daha büyük bir imtihan olamaz” diye şikâyet ediyor.
Diğer yandan meselâ Ankara’da aynı sokakta hizmet veren iki kurumun kirası arasında ciddî fark ve bazı kurumların ödediği aylık kiranın 1 milyon lirayı aşması, ortada fahiş rantı sözkonusu ediyor.
Şimdi Ankara’da şu soru soruluyor: Kamu binalarının milyonlarca liralık kiralanmasıyla, kamunun parasıyla kimlere, hangi mahfillere ne kadar kıyak ve rant veriliyor?
TESBİT
“Penaltılık faul…”
Ermenek fâciasını Meclis Plân ve Bütçe Komisyonu’nda maket üzerinden anlatan Enerji Bakanı, denetime gidip eski ocağa yaklaşıldığını görmeyenin de madene inmeyip sorumluluğunu devreden patronun da suçlu olduğunu söylemiş.
Ermenek’te işçilerin “Eski ocağa yaklaştık” uyarısının görmezden gelindiğini belirterek, “İşletme sahibi, ‘2-3 yıldır rahatsızdım madene inmiyordum, bilmiyorum’ demiş. Yetki devredersin, ama sorumluluk devredemezsin” diye yakınmış. Devamında da, Eski madenle ilgili buraların planını bizden istemiyorlar. Paftaları üst üste oturttum. Penaltılık faul var” tesbitini yapmış…
Bakan, hayıflanmakla kalıyor; ancak, “Enerji Bakanlığı ne iş yapar? Neden 25 metreden az yaklaşılmaması gereken su dolu eski ocağa 6 metre yaklaşılmasına müsaade etmiş? Niçin fâcia öncesi yeterince denetlememiş, uyarmamış?” sorularına cevap vermemiş.
Evet, ortada bir “penaltılık faul” var. Lâkin 18 vatandaşın can verdiği “penaltılık faul”un sorumluluğu ve vebâli sadece ocağın sahipleri ve yöneticileri üzerinde mi? Bu “penaltılık faul”da devletin, Bakanlığın hiç mi sorumluluğu ve vebâli yok?
NE, NEDİR?
“Kim, neyi bozdu?”
İçişleri Bakanı’nın “Süreçte PKK anlaşmayı bozdu” eleştirisine karşı, HDP’li Altan Tan sordu; “Kim, neyi bozdu? Neler konuşuldu? Hangi şeyler üzerinde anlaşıldı? Ne bozuldu, kim bozdu? Bunları açıklayınız…”
İddia sahibi Bakan’dan bir açıklama gelmediğine göre, bu soruların cevabı anlaşılamadı. Ancak anlaşılan bir şey var ki, “çözüm süreci”ndeki belirsizlik sürüyor. “Her defasında süreç devam ediyor” deniliyor; lâkin “süreç”te neyin konuşulduğu, hangi hususlar üzerinden çözüme varıldığı bilinmiyor. Tıpkı “sürec”in devam edip etmediği muamması gibi…