"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“IŞİD’le mücadele” perdesinde…

Cevher İLHAN
01 Temmuz 2015, Çarşamba
Ankara’nın bir tek Şam’ın devrilmesine hapsedilen politikalarla çıkmaza giren Suriye politikasında bu kez “IŞİD’le mücadele” paravanında Türkiye’nin komşusuna müdahalesi tartışılıyor.

Son MGK toplantısında Suriye’ye askerî operasyonun -şimdilik- mevzubahis olmadığı anlamı çıkarılsa da, “ülke güvenliğine yönelik tehditler” ve “terör saldırılarına tedbirler” kapsamında, günübirlik değişen, hatta zaman zaman Saray’la Başbakan ve hükûmet sözcüleri arasında çelişkili çıkışlarla uç veren karmaşada “askerî operasyon” seçeneğinin hâlâ ortada durduğu belirtiliyor. 

Buna bağlı olarak, Türkiye’nin yanıbaşında “Kuzey Irak özerk bölgesi” gibi Suriye’nin kuzeyinde Şam’dan koparılan kantonlardan oluşan “özerk bölge koridoru” oluşturulması gündemde. Türkiye’nin “bölgenin IŞİD’den kurtarılması” perdesinde Kobani’yle Afrin arasındaki Cerablus çevresine kolordu seviyesinde en az on bin askerle girip 50, hatta Haleb’e kadar 90 kilometre derinliğindeki “güvenli bölge” oluşturulmasından söz ediliyor.

Ne var ki, Cerablus bölgesinin askerî operasyonla IŞİD’in elinden kurtarılması, halen doğudan batıya Cezire Kantonu’yla başlayan, Akçakale karşısındaki Tel Abyad üzerinden Kobani’ye varan bir “koridor”un Hatay sınırındaki Afrin Kantonuyla birleştirilmesine ortam oluşturuluyor…

“İŞGALCİ” DURUMUNA DÜŞÜRÜR

Özetle, bölgede Özgür Suriye Ordusu ile çatışan, Cerablus’ta mayın döşeyip hendek kazan IŞİD’in, Kilis’in karşısındaki Azez’e saldırısına karşı Türkiye’nin müdahalesi, bu“koridor”u tamamlamasına müheyya hale getirecek… 

Ankara’nın Cerablus’a askerî müdahalesi, bütün militanları yabancılardan oluşan ve herhangi bir coğrafyaya dayanmayan ecnebi istihbarat servisleri güdümündeki IŞİD’in bölgeyi terk etmesi sonrası, Kuzey Irak’tan Akdeniz’e 911 kilometrelik Suriye sınırında Türkiye ile Suriye arasında bir “Kürt koridoru/özerk bölge”nin oluşmasına zemin hazırlıyor.

Bütün bunlar bir yana, Türkiye’nin Cerablus’a girip askerî operasyonla “tampon bölge” oluşturması, çok daha vahim tehlikelere duçar eder. Zira Suriye hâlâ BM’nin sınırlarını tanıdığı bir ülke. Esad ve mevcut Şam yönetimi ise hâlâ uluslar arası alanda meşrû kabul ediliyor. 

Kaldı ki, Ankara’nın el altından IŞİD’e desteğinin sorgulanıp MİT TIR’larının örgüte silâh ve mühimmat taşıdığı iddiasıyla Türkiye’nin Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde “teröre yataklık” suçuyla yargılanmasının mevzubahis olduğu süreçte, başına daha vahim gâileler açar. İki milyon sığınmacıya ilâveten yeni göç dalgalarıyla, sınırda terör tehdidi ve çatışmalarla karşı karşıya bırakır.

Herhangi bir “uluslar arası hukuktan doğan güvenlik  tedbirleri hakkı”yla da izâhı olmayan bir başka ülke toprağını ihlâlle “tampon bölge” teşkili, öncelikle Türkiye’yi uluslar arası arenada işgalci durumuna düşürür.  

Unutulmamalı; “garantör ülke” olmasına rağmen, haklı Kıbrıs barış harekâtını dahi dünyaya izâh edemeyen Türkiye, komşusu Suriye’ye askerî müdahalenin altında kalır.

Kısacası, “IŞİD’le mücadele” perdesinde Suriye’ye müdahale ile Türkiye’nin savaş ortamına sürüklenip, Ortadoğu’daki mezhebî ve etnik savaş fitne ve felâketinin bir parçası olur…

ÇATIŞMA RİSKİ ÇEKİNCESİ

Bundandır ki, Genelkurmay’ın “sivil-siyasî otoritenin vereceği her emri yerine getirmeye hazır olduğunu” bildirmesine rağmen, siyasî mahfillerde askerin müdahaleye çekinceler koyduğu, bölgede birbiriyle çatışan yüzlerce silâhlı grupla doğabilecek muhtemel çatışma riskine ayak sürüdüğü konuşuluyor. 

Komuta kademesinin, 7 Haziran’da oluşan tablodan sonra en azından yeni hükûmetin karar vermesinin, meselenin (Ağustos’ta) atanacak yeni komuta kademesine bırakılmasını istediği ve hatta bu sâikle ayak sürüdüğü belirtiliyor.

Bu açıdan, Genelkurmay eski Başkanı Başbuğ’un, sınırda IŞİD, El Nusra, PYD-PKK gibi terörist unsurların cirit attığına dikkat çekip, açık açık “Emir verildiğinde asker Suriye’ye girer. Girer de sonra ne olur? Suriye, İran, Rusya ve ABD’yle mutâbakat sağlanmazsa, bir daha çıkamaz” ikazı dikkat çekici. 

Bunun içindir ki, Türkiye’nin “IŞİD’le mücadele” gerekçesiyle askerî müdahale ve “tampon bölge” benzeri mâceralar yerine, Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı esasına dayalı, Şam yönetiminin de içinde bulunduğu bütün tarafların katıldığı diplomatik çabalarla ukdeyi çözmesi gerekiyor…

Okunma Sayısı: 2271
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • HÜSEYİN İLHAN

    1.7.2015 08:32:58

    TÜRKİYE asla ama asla SURİYE deki kirli savaşa giremez ve girmemelidir.TÜRKİYE yi savaşa sokacak akıl,iz'an,vicdan ve ülke sevgisinden uzak olacakların tertibi ve yabancıların oyununu oynayan HIYANET ÇETESİ İŞİ olur.TÜRKİYE bu kardeş kavgası ve müslümanları kırdırma,fitne-fesad ekerek ASIRLAR SÜRECEK ÇATIŞMA PLANININ dışında kalmak MECBURİYETİNDEDİR Bu ateşin sönmesi için YEGANE YOL DİPLOMASİ olmalıdır.SURİYE sadece SURİYE DEĞİLDİR.RUS,ÇİN,İRAN,ABD ve BATININ kompla alakalı olduğu bir güç arenasıdır.Bilhassa yeni hal ile onlarca terörist grubunda TÜRKİYE aleyhine kullanılacağı bir tehlikeli alandır.PKK ile mücadelede sıkıntı yaşayan ülkemize yeni DERT VE GAİLELER AÇACAKLARI hazin son beklemektedir. .

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı