Ankara, Suriye, Mısır, Libya ve Yemen’de ecnebilerin yakıp alevlendirdiği çatışma ve iç savaşlara dalmak, “mezhebî kamp”ta yer alıp “cephe ülkesi” olarak ateşin üzerine benzin dökmek yerine, bölgenin normalleşmesine gayret göstermeli.
Ortadoğu’nun darmadağın olduğu, radikal örgütlerin ecnebiler hesabına şiddet, saldırı ve terörle katliamlar yapıp petrol alanlarını ele geçirerek “hedef” ülkeleri çökertmeye çalıştığı karmaşada İran’ın Batı’yla “nükleer mutabakatı” bölgenin ve Türkiye’nin hayrına gelişmelere fırsat veriyor.
Öncelikle, Afganistan ve Irak işgallerinin başını çeken Amerika, İngiltere ve Fransa ile BM Güvenlik Konseyi üyeleri Rusya ve Çin’in yanısıra Almanya’nın da yer aldığı “P5+1 ülkeleri” ile İran’ın “uranyumu zenginleştirme ve nükleer silâh çalışmaları kontrol” anlaşması, İran’ın 36 yıllık tecrit ve ambargodan kurtulması açısından dikkate değer.
Bu durum, Suriye’den sonra Irak’ta şiddetlenen ve bütün bölgeyi kasıp kavuran El Kaide-IŞİD terörü belâsını tasfiyede yeni imkân veriyor.
ORTADOĞU VE AFRİKA KAPISI
Gerçek şu ki, Amerikan yönetiminin bile Suriye’deki kargaşada Şam’ın alaşağı edilmesi halinde terör ve iç savaşın daha da azacağı endişesiyle, IŞİD’e karşı İran’la yakınlaşma gereğini gerekli görüp, ülkenin büyük bölümünü kontrol eden Şam yönetimiyle “çözüm” arayışına yönelirken Ankara eski tavrında devamı, Türkiye’yi, Müslüman komşu Suriye’de onlarca örgütün ve rejimin amansız kanlı iç savaşında “cephe ülkesi” durumuna düşürüyor. Keza Libya ve Yemen’de aşiretlerin iktidar çatışmalarına, güç tepişmesine katılması, peşinen Türkiye’yi “taraf” ediyor; mânen ve maddeten kaybettiriyor.
Bu bakımdan, İran’la nükleer anlaşma ve Erdoğan’ın son Tahran ziyaretinde, önceki beyanlarının aksine verdiği müsbet mesajlar, bütün bölgeye yayılacak mezhebî çatışmaların en azından lokalize edilmesi açısından büyük kıymet taşıyor.
BİRBİRİNE MÂNEN VE MADDETEN MUHTAÇ
Ankara, Suriye, Mısır, Libya ve Yemen’de ecnebilerin yakıp alevlendirdiği çatışma ve iç savaşlara dalmak, “mezhebî kamp”ta yer alıp “cephe ülkesi” olarak ateşin üzerine benzin dökmek yerine, bölgenin normalleşmesine gayret göstermeli.
İslâm coğrafyasında İran ile Suudî Arabistan/Körfez ülkeleri kamplaşmasında tetiklenecek Şiî-Sünnî kutuplaşması fitnesinden uzak durmalı; “denge ülkesi,” “arabulucu” ve “buluşturucu” olmalı.
Bölgede silâhlı muhalif gruplara her türlü desteği veren yanlış politikalardan vazgeçip, mezhebî ve etnik çatışmaların bertaraf edilmesi ve ekonomik ticarî işbirliklerinin artması için, bütün bölgeyle ve komşu ülkelerle birlikte İran’la da ilişkileri iyileştirmeye devam etmeli.
Ve “birbirine mânen-maddeten muhtaç” Müslüman ülkelerin barış, istikrar ve işbirliğine çabalamalı.