Öncelikle, her seçimde aday edilerek kamuoyunun önüne konulup “kefil” olunan ve iktidar partisiyle âdeta özdeşleşen başkanların on yıllar sonra üstlerinin çizilip istifa ettirilmelerinin sebebi sorgulanıyor.
İstifa ettirilen başkanlar, “Hizmet etme imkânımız kalmadı’, ‘yanlış yapmış olabiliriz, ama ihânet etmedik” diyerek “ne için istifa ettirildiklerini bilmediklerini” tekrarlayıp haksızlığa uğradıklarını imâ ederken, bu süreçte iktidar cânibinden en üst düzeyde “ranta dayalı şehirleme”yle çıkar ilişkilerinden yakınılması dikkat çekici.
Hatırlanacağı üzere, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Beştepe’deki Şehircilik Şûrâsında, İstanbul Boğazı çevresindeki yapılaşmaya tepki gösterip, “Müteahhitler burada yolsuzluk yapıyor. Bodrumu zemine dönüştüren anlayış da ihânet içerisindedir. ‘Kazanmak istiyorum’ derken, şehre ihânet ediyorsun. İstanbul Boğazı’nı felç ettiler. Neden, bu yüzden. O güzelim boğazda 5-6-7 kat binalar. Niye? Kararlı bir duruş sergilenmediği için” demişti.
RESMEN “İMAR HIRSIZLIĞI” İKRARLARI…
Ardından “çarpık yapılaşmaları, kişiliksiz projeleri” nazara verip, “Sadece beton, demir, tuğla yığınlarından oluşan yapılar yaylalarımızı, kıyılarımızı işgal etmeye başlamıştır” hayıflanmasında bulunmuştu.. (gazeteler, 27.01.17)
Aslında Cumhurbaşkanı’nın “Görüntü bozan tip yapılara kesinlikle izin vermeyin, acımayın, yıkın” direktifine rağmen, İstanbul Boğazı’nın ve tarihî yarımadanın siluetini bozan Sultanahmet Camii’nin arkasında üç bloktan oluşan Zeytinburnu’ndaki 16/9 kulelerinin, dört yıldır tıraşlan(a)maması üzerine, Bakan’ın belediyelere yönelik en önemli şikâyet konusunun “imar uygulamaları” olduğunu söylemesi açık bir itiraftı. (DHA, 21.10.17)
Yine “tüm hırsızlıklar imardan geliyor” sözüne açıklık getiren Çevre ve Şehircilik Bakanı Özhaseki’nin “Ankara’nın veya İstanbul’un en lüks semtlerinde, sahil kenarlarında gördüğüm manzaralar ve ortalıkta dolaşan imar hikâyeleri çok rahatsız edici. Bu müthiş bir sıkıntı. Adalet duygusunu da sarsıyor” açıklamasıyla “imar hırsızlığı”nı gündeme getirmesi bunun teyidiydi. (İHA, 5.7.17; Habertürk, 14.7.17)
Keza en son Esenler Belediyesi’nin düzenlediği, “Uluslararası Şehir ve Sivil Toplum Kuruluşları Zirvesi”nde konuşan Cumhurbaşkanı’nın, “Biz bu müstesna şehrin -İstanbul’un- kıymetini bilmedik, biz bu şehre ihânet ettik, hâlâ da ihânet ediyoruz. Ben de bundan sorumluyum. Evlerimiz genişlese de gönüllerimiz daralıyor. Binalarımız yükseldikçe ufkumuz kararıyor” sözleri de. (gazeteler, 25. 10.17)
Özetle, bizzat Bakan’ın beyânıyla imarda azgınlaşan yağmacı, talancı korkunç ve vahşi ranta dayalı çarpık şehirleşme ve dengesiz yapılaşma, özellikle son on-on beş yılda hiçbir kural tanımaksızın dikey yapılaşmayla, gökdelenlerle, sitelerle, rezidanslarla, AVM’lerle rant ve arsa-arazi spekülasyonlarıyla metropolleri boğup fevkalâde vahim felâketlere mâruz bıraktırmış.
ZORAKİ İSTİFALARLA BAĞLANTISI VAR MI?
Konudan doğrudan sorumlu Bakan’ın her ne kadar garip bir çarpıtmayla yirmi yedi yıl geriye giderek gidip bu “ihâneti” ve tahribatı muhalefetin üzerine yıkması muhalefeti suçlasa da, “belediyelerdeki imar hırsızlığı” yakınması da bu bağlamda manidar.
Peki, İstanbul Belediye Başkanı olduğu 1994’ten bu yana yirmi üç yıldır kendisinin de dahil olduğu aynı siyasî kulvardaki başkanların dönemine atıfta bulunan Cumhurbaşkanı’nın, her fırsatta rant uğruna başta büyük şehirlerin “hıyânet”e varacak şekilde betonlaştırılıp kaçak yapılarla doldurulduğunu belirtmesi ile “zoraki istifalar” arasında bir bağlantı var mı?