Her ne kadar siyasi iktidara yakın kalemşorlar, AKP’nin “indî değil, merkezî olan Atatürkçülüğe meyli”ni “yüzde 50.1”le “Atatürkçü oylara göz dikilmesi” teviliyle “yeni bir durum” görüp hayıflansalar da, vakıa şu ki AKP’nin “Atatürkçülüğü” baştan beri belgeleriyle ortada.
AKP’nin ilk girdiği 3 Kasım 2002 seçim programında,“Atatürk’ün öncülüğündeki inkılâp ve reformlar”dan dem vurulmuş; “Atatürk ilke ve inkılâpları” “toplumun ortak paydası” olarak lanse edilmişti.
Daha iktidara gelmeden Mersin Anamur’da partisinin Danışma Meclisi Toplantısı’na katılan AKP’li Ali Er, “Bu millet ne zaman dara düşse, kendisini kurtaracak bir lider bulmuştur. Nasıl ki Cumhuriyeti kurmadan önce büyük Atatürk, bu yüce milletin önüne düşerek bu Cumhuriyeti meydana getirdiyse, 2001 yılındaki Türkiye’nin kötü gidişine ‘dur’ demek için ‘bugün için de bir lider gerekli, o lider de Tayyip Erdoğan’ dedik ve sevgili Genel Başkanımızın öncülüğünde AK Partiyi kurduk” diye övgüler yağdırmıştı.
O zaman bu methiyelere itiraz etmeyen Erdoğan’ın, yıllar sonra “Obama gibi geldiler, Bush gibi oldular” eleştirisine, “İllâ birine benzetecekseniz Atatürk’e benzetin” tepkisi bunun teyidi olmuştu.
“KEMALİST MİSYONA TALİP OLDUĞUNU” YİNELME!
Aslında on altı yıllık süreçte, AKP’nin kuruluşundan bu yana iktidar partisi mensupları “Atatürk’e, ilke ve inkılâplarına bağlılık söylemlerini her fırsatta tekrarladılar.
Dönemin ilk AKP’li Cumhurbaşkanı Gül de, bir 10 Kasım mesajında, “Atatürk’ün öncülüğünde hayata geçirilen inkılâp ve reformlar, demokratik, modern, hür ve müreffeh Türkiye’nin temellerini attı” iddiasında bulundu.
Söz konusu “Atatürkçülük” atıfları, Erdoğan ve Gül’le kalmadı. Daha önce “Bizim Atatürk’le hiçbir zaman sorunumuz olmadı, Atatürk milliyetçiliğine bağlıyım. Atatürk yaptığı devrimlerle bu ülkenin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması hedefini gösteren kişidir, mirâsına sahip çıkacağız” diyen Arınç (Akşam, 4.12.02), Başbakan Yardımcısı olarak “modern bir cumhuriyet kurmayı başaran başarılı bir devrimci lider” olarak nitelediği M. Kemal’i “geleceği gören, mücadeleci, devrimci özellikleri ile tarihin akışını değiştiren değişim ve dönüşümü öncelikle kendi düşüncelerinde yaşatıp toplumunda gerçekleştirebilmiştir” dedi. (gazeteler, 19.10.11)
Bu arada AKP’li bakanlardan Egemen Bağış ve Faruk Özak, “En büyük Atatürkçü bizim parti” sözünü defalarca tekrarladılar.
“AK PARTİ KURULDUĞU GÜNDEN BERİ ATATÜRKÇÜ”
AKP Grup Başkanvekili Kapusuz,“Toplumun Atatürk’le sorunu yok. Bizim kesimde Atatürk çok müsbet değerlendirilir” dedi.
Ve 17 Eylül 2008’deki “kapatma dâvâsı savunması”nda tam bir garabetle “devrimlerin milletin onayıyla gerçekleştiği” yakıştırmasında bulunan Erdoğan, “Atatürk ilkelerini, birleştirici, milletimizin bütün fertlerini kucaklayan bir mutâbakat zemini haline getirmeye gayret gösterdiklerini” söyledi.
Neticede, “iktidara iliştirilmiş” bir kısım medyada “AKP’nin Atatürkçülüğü”nün “Erdoğan’ın yükselen dalgayı görüp Atatürk’ü ön plana çıkarma gereği duyması”na ve “yüzde 50 artı 1”e bağlanmasına karşı, Cumhurbaşkanı’nın “Atatürk’ü marjinal grupların, vesâyetçilerin eline mi bırakacağız!” çıkışı ve Başbakan’ın partisinin son grup toplantısında “Bre ahmaklar! AKP kurulduğu günden beri Anıtkabir’e gidiyor ve 10 Kasım törenlerine katılıyor!” tepkisiyle “AKP’nin Atatürkçülüğü”nün konjonktürel değil kadim olduğunu” belirtmesi de bu gerçeğin ikrarı. (gazeteler, 13,14. 11. 17)
Ve bu sath-ı mâilde, garabetli söylemler ve “referanslar” bunlarla bitmedi, bitmiyor…