Katar üzerinden Suud–İran eksenli kavganın menhus maksadının küresel güçlerin hedefinin egemenlik ve enerji hesapları uğruna İslâm dünyasını mezhebi tefrika fitnesine sürüklemek olduğu ortada.
Plânın, Birinci Dünya Savaşı’nda Ortadoğu’yu bölüp parçalayan Sykes-Picot anlaşması tefrikasından “âlem-i İslâma suikast olan gaddarâne Sevr Muâhedesi”nin bir versiyonu olan ve 22 İslâm ülkesini mezhebî ve etnik iftiraklarla ufaltıp taksimi amaçlayan Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi’ne (BOP), İslâm dünyası üzerindeki tefrika projelerinin bir parçası olduğu âdeta sırıtıyor.
Gerçek şu ki, uluslar arası ifsad şebekeleri güdümündeki işgalci istilâcı emperyaller, hegemonya ve çıkarları uğruna musallat ettikleri radikal silâhlı örgütlerle “hedef Müslüman ülkeler”i terör, çatışma ve iç savaşla tüketip işgal sömürülerine ortam oluşturuyor. Bütün bölgenin mezhebî ve etnik tefrika fitnesiyle iç savaşa itilmesi, bölünüp parçalanması kanlı senaryosunu sahnelemekle müdahalelerine bahaneler üretiyor.
Akıbetsiz “Arap baharı”yla İslâm coğrafyasında baş gösteren demokrasi ve özgürlük arayışları sulandırılıp, “miâdı dolmuş” işbirlikçi diktatörlerin “yeni yerel işbirlikçi taşeronlar”la değiştirilmesiyle, Irak, Mısır, Yemen, Libya ve Mali’de açığa çıktığı gibi iç karışıklıklarla, iktidar çatışmalarıyla, türetilip alevlendirilen “terör”le yüzbinlerce mâsumun kanını heder eden amansız askerî operasyonlara zemin hazırlanıyor.
TAŞERON ÖRGÜTLERLE…
Dünyadan devşirilen ecnebi mâmulü IŞİD’in, Suriye’de şehirleri, köyleri yıkıp yakması, barajları, fabrikaları, sanayi tesislerini, stratejik merkezleri tahribi gösteriyor ki, küresel ağababaların taşeron örgütlere verdikleri görev ve işlev, söz konusu “hedef ülkeleri” kaos ve kargaşa ile çökertmek.
Tehdit ve tahriklerin amacı bu. Tam da Katar krizinin tırmandığı vetirede “IŞİD’le mücadele” paravanında YPG/PYD “meşrulaştırılırken”, IŞİD’in İran’a saldırmasıyla İran tahrik ediliyor. Tahran’dan Beyrut’a Irak, Suriye ve Lübnan’ı içine alan bölgede “İran nüfuzu” perdesinde “Şii kuşak” teşkiline Suudi Arabistan’dan Mısır’a Körfez ülkelerini kapsayan “Sünni cephe” karşıtlığıyla ortalık ateşe veriliyor.
En son Suriye’nin kuzeyindeki “koridoru / Rojova (Batı Kürdistan)” kurmaya kalkışan PYD/YPG ile halen 30 bin gözü dönmüş militana sahip olduğu söylenen IŞİD’in merkezi Rakka’ya ortak operasyon devam ederken IŞİD’in Tahran’da 12 kişinin katledilip 43’ünün yaralandığı Humeyni türbesine ve İran Parlamentosuna intihar saldırıları bu açıdan kayda değer.
Keza “Suriye Demokratik Güçleri” adı altında YPG’nin Amerikan uçakları desteğinde Rakka’nın batı kısmında bazı mahalleleri ele geçirirken, şehri terk etmesi için bir koridor açılan IŞİD’le hiçbir ciddi çatışmanın olmaması dikkat çekici.
Suriye’deki Rus birlikleri komutanının da ifadesiyle, ABD ve YPG’nin IŞİD’le anlaştığı ve bu “anlaşma” kapsamında örgüt militanlarının kontrol ettikleri bölgelerden çatışmaya girmeden çekileceği haberleri çarpıcı.
KATAR’IN “HEDEF”E KONULMASI
Belli ki, çoğu yabancı paralı militanlardan oluşan El Kaide bağlantılı küresel güçlerin “vekâlet savaşı”nı yürüten silâhlı örgütler, “İsrail’in hâmisi” küresel zâlimlerin işgal ve sömürülerine, yeraltı ve yerüstü kaynaklarını talan ettirmelerine hizmet ediyor.
Öncelikle açığa çıkan “IŞİD haritası”yla Pentagon’un “BOP haritası”nın aynı olması, küresel ve bölgesel bazda BOP’un hedefleriyle söz konusu örgütlerin amaçlarının örtüşmesi bunun açık ifâdesi.
“Arap baharı”nda Müslüman kamuoyunu etkilemesi için kurulan ve “CIA televizyonu” olduğu belirtilen El Cezire’nin yer aldığı ve 50 bin Amerikan askerinin bulunduğu Katar’ın son demde Trump tarafından “uzun zamandır teröre destek”le suçlanarak Riyad öncülüğünde yine Müslüman ülkelerce yaptırımlara hedef olması, çetrefilli oyunun dehşetini gösteriyor.
Bediüzzaman’ın tesbitiyle “münâfıkları ehl-i imana musallat eden ve zındıkları yetiştiren mütemerrid (dinsizlikte inatçı) ecnebiler”in eseri olduğunu ortaya çıkıyor.
Ve “Biz ferec (kurtuluş) ve ferah ve sürur ve futûhat (zafer) isteriz, fakat kâfirlerin kılıncıyla değil! Kâfirlerin kılınçları başlarını yesin; kılınçlarından gelen fayda bize lâzım değil” beyanı, küresel güçlerin projelerinden hayır çıkmadığını bir defa daha ele veriyor. (Lem’alar, 155)