Fırat Kalkanı’nın Türkiye’yi Suriye bataklığına düşürecek bir tuzak olduğu, Suriye topraklarında harekât derinleşip süresi uzadıkça provokatif saldırıların artmasıyla kayıpların artacağı uyarıları, ne yazık ki siyasî mülâhazalarla nazara alınmadı.
Yeni Asya’nın daha harekâtın ikinci gününde “Bu tuzaktan derhal çıkalım” manşetiyle aktif askerî müdâhaleyle Türkiye’nin kimin kiminle savaştığı belli olmayan Suriye’deki çatışmalara çekilmesi ikazını özellikle iktidara yakın mihraklar insafsızca eleştirdiler.
Oysa en son önceki gün El Bab’da IŞİD intihar saldırılarıyla 16 şehid ve 4’ü ağır 30’dan fazla yaralının eklenmesiyle daha dördüncü ayında -120. gününde- toplam 37 şehidle onlarca yaralının verilmesi, Yeni Asya’nın ikazının haklılığını bir defa daha ortaya çıkarıyor.
Vakıa şu ki, Türkiye’nin iç savaş kargaşasındaki Suriye sınırı güvenliğini sağlaması elbette hakkı. Lâkin, hâlâ hedefi ve amacı belirlenmeyen operasyonun derinleştirilip genişletilmesiyle ortaya çıkan durum zora sokuyor.
Bunun için, Türkiye’nin bölge ülkelerini siyasî müttefik olarak seçip terörle mücadeleyi ortaklaşa vermesi gerekiyor.
KAYIPLARIN ARTMASI ENDİŞESİ
Ne var ki, Ankara’nın terörle mücadeleyi komşu ülkelerle hükümet düzeyinde müzâkere etme yerine, hiçbir komşu ülkenin tasvip etmediği, esasen pek fazla savaşma kabiliyeti olmayan Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile çalışması peşinen manevra imkânını sınırlayıp başarısız kılıyor.
Konunun uzmanı stratejistler bölgede “vekâlet savaşları” veren taşeron örgütlerin kontrol edilmeyip her an saf değiştirebileceğini belirtiyorlar.
Tesbit şu ki, Suriye’de bir yandan PYD/YPG’yi Türkiye’de kullanan ABD’nin, diğer yandan hizaya çekmek için IŞİD’e karşı istimalinde açıkça görüldüğü gibi, sözkonusu örgütler maşası oldukları mihrakların etkisi altında güce göre kolayca kulvar değiştiriyor.
Kaldı ki, Silâhlı Kuvvetlerin IŞİD, PYD/YPG ya da diğer silâhlı örgütlerden aldığı bölgeleri ÖSO koruyamıyor. Temizlenip ÖSO’ya teslim edilen şehirler ve köyler, kısa zamanda tekrar IŞİD’in, PYD/YPG’nın yahut farklı örgütlerin uhdesine geçiyor.
Görünen o ki, Türkiye’yi Suriye iç savaşının parçası ve “cephe ülkesi” haline getirip uğruna bunca şehid verilen harekâtın hiçbir stratejik kazancı kalmayacak. Tablo ortada; Türkiye, öngörüsüz politikalarla tam bir çıkmaza itilmiş.
“SİYASÎ ÇÖZÜM”E DÖNÜLMELİ
Aslında Ankara’nın, “Suriye’nin bütünlüğü” ekseninde “Moskova mutabakatı”nı imzalaması, AKP iktidarının “Suriye politikası”nın şimdiye kadar saplandığı yanlışın itirafı.
Ne var ki, bir taraftan Şam yönetiminin destekçisi Rusya ve İran’la “reel politik” olarak BM Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde “Suriye’nin toprak bütünlüğü ve birliği” teziyle “Moskova deklarasyonu”nu kabulle, altı yıldır devirmeyi hedeflediği Esad yönetimini “Suriye meşrû hükümeti” olarak onaylayan Ankara, diğer taraftan sahada Şam’a karşı savaşan silâhlı gruplarla işbirliğini sürdüren çelişkili savrulmalar devam ediyor.
Ve “Suriye mutâbakatı”nda ‘’Suriye krizinin askerî çözümü yok” ibâreli “siyasî çözüm”ü onaylayıp Dışişleri Bakanı, Şam rejimini yeniden masaya çağırırken, Suriye topraklarında terörle mücadele perdesinde “askerî çözüm”de ısrar garabetine düşülüyor.
Ankara, hiçbir komplekse kapılmadan, gittikçe kayıpları artan Fırat Kalkanı Harekâtı’nın amacı ve kapsamını âcilen belirlemeli. Yoksa gittikçe Suriye’deki iç savaş bataklığı çıkmazına daha da saplanır…