Gazze soykırımının onuncu ayında İsrail’in İran ve Suriye’den sonra Lübnan’ı bombalayıp Hamas lideri Haniye’yi Tahran’da kalleşçe katlinin menhus maksadı her haliyle sırıtıyor.
Amacın on altı bini çocuk kırk bin Filistinliyi katlettiği, Gazze katliamını, İsrail’in işgal ve zulmünü “meşrulaştırmak” ve özellikle İran’ı da iç savaş kargaşasıyla Irak’ın ve Suriye’nin akıbetine uğratarak etnik ve mezhebi iftiraklarla bölüp parçalamak olduğu ortada.
Bunun için fitilini ateşlediği bölge savaşı fitnesi kıvılcımını öncelikle İran’a ve Hizbullah üzerinden Lübnan’a sıçratma peşinde; bu dehşetin altyapısını hazırlıyor. Kuzeyden güneye bombaladığı 360 kilometrekarelik Gazze’yi İsrail’e katma ve kalan iki buçuk milyon Filistinliyi Sina çölüne, sürüp topyekûn sürgünde kuşatma altında tutma “plân”ı adım adım devreye sokuluyor.
Bu “plân”la evvela ABD ile İngiltere’nin başını çektiği küresel işgalci emperyallerce, hegemonyaları hesâbıyla “terör” bahanesiyle Kızıldeniz’i kontrollerine alma projelerine uyduruk gerekçeler üretiliyor. Böylece milyonlarca Filistinli mültecinin evlerine dönmesine izin verilmezken, Doğu Kudüs ve Batı Şeria’da BM kararlarına rağmen Doğu Kudüs’te ve Batı Şeria’da yasadışı Yahudi yerleşim birimleri arttırılarak işgali yaygınlaştırılması “yasallaştırılıp” kalıcılaştırılıyor.
Ve bu “plân” çerçevesinde “iki devletli çözüm” esasıyla “bağımsız Filistin devleti” ihtimali tümüyle ortadan kaldırılıp Filistin bütünüyle teslim alınırken, Filistinliler öz yurtlarında Yahudilerle mahalleleri, işyerleri, çarşıları ayrı dar alanlara tecrid edilerek “sığıntı koloniler” haline getiriliyor.
Ve Filistin’i imha ve ifnanın, “Filistinlileri esir alma projesi”nin, tam da Kasım’daki Amerikan seçimlerinde “kulağının dibinden geçen kılpayı kurşun”dan kurtuluşunu mağduriyete dönüştürüp oy devşiren Trump’ın kıdemli danışmanı-asistanı Yahudi damadı Jared Kushner ile Siyonist ve Evangelist danışmanlarının “yüzyılın planı”na uygun olarak dayatılması dikkat çekici.
TESBİT
Hep “restler”le kalındı...
Hatırlanacağı üzere siyonizmin “arz-ı mev’ud (vaadedilmiş topraklar)” üzerinde kurulması ütopyasına dayanan “büyük İsrail projesi”ne ortam oluşturma maksatlı bir “Siyonist ilhak planı” olan ve Cumhurbaşkanı’nın “dostum” dediği “İsrail’den ziyade İsrailci” kesilen Trump, tek taraflı Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak ilân etmiş, milletlerarası yasaları çiğneyerek Amerikan Büyükelçiliğini Telaviv’den Kudüs’e taşımış, Kudüs bütünüyle İsrail’in başkenti yapmıştı.
Keza “ben bu makamda olduğum sürece asla salıverilmeyecek!” sözünü verdiği, casusluktan otuz beş yıl hapis cezasıyla yargılanan Amerikalı rahip Brunson’ı “Derhal salıver, yoksa ekonominizi tahrip ederim!” tweetini atmış ve bir terörist elebaşıyla görüşmesi için “akıllı ol, aptal olma!” tahkir dolu “mektub”u Erdoğan’a yollamıştı.
Yine Trump döneminde Amerikan Kongresi’nin “Türkiye’ye yaptırımları” öngören “1915 olaylarının ‘Ermeni soykırımı’ olarak tanınması” tasarısı ile “Amerika’nın ‘Hasımlarıyla Yaptırım Yoluyla Mücadele (CAATSA)” kapsamında “Türkiye’ye ağır ekonomik yaptırımlar” imzalanmıştı.
ABD ile ilişkilerde hep Türkiye’ye kaybettiren bir dizi skandal, siyonist hayranı olduğunu gizlemeyen pragmatist Trump devrinde ortaya çıkmıştı. Türkiye, peşinen ortak üreticileri arasında yer aldığı ve on iki milyar dolar harcadığı, parasını verip satın aldığı F-35 savaş uçakları programından çıkarılıp ambargoyla karşı karşıya bırakılmış; ayrıca Rus gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşıyacak Türk Akımı ile Kuzey Akımı-2 projelerine, enerji boru hatlarına yaptırımlar getirilmişti.
Kısacası, “şahsi ilişkiler ve dostluk”a hapsedilen akıbetsiz “dış politika”yle ne “tehdit tweetleri”ne, ne “hakaretâmiz mektup”a, ne “Amerika’nın düşmanlarıyla ağır ekonomik ve askeri-savunma yaptırımları”na, ne “Türkiye Cumhurbaşkanı ile âilesinin Amerika ve yurtdışındaki mal varlığının araştırılması” şantajına hiçbir ciddi ve etkili cevabın verilmemesi.
Her defasında “yeri geldiği zaman gerekiyorsa İncirlik’i de, Kürecik’i de kapatırız!” restleriyle, kuru kınamalarla kalınması…