Terörle mücadelede “çözüm süreci”nde terör örgütünün bölgede silâh yığınağı yapmasına seyirci kalınması ve terör saldırılarını önlemede ciddî istihbarat zâfiyetiyle kalınmadı; yanlış güvenlik politikaları da ülkeye kan kaybettirdi.
Başbakan ve İçişleri Bakanı’nın, her defasında “Bitti, bitiyor; terörü yok ettik” açıklamalarının ardından, yeniden sokağa çıkma yasaklarıyla operasyonların ardı arkası kesilmiyor. 7 Haziran’dan bu yana şehid sayısı 300’ü geçti.
Terörle mücadele elbette baskınlarla, operasyonlarla olur. Zorluk, militanların dağdan şehre inip onca silâh ve patlayıcıyı saklamasına seyirci kalınmasından kaynaklandı.
Bundandır ki, 80 bini aşkın uzun namlulu silâhın, Kalaşnikofun, yüzbinlerce pompalı tüfek, tabanca ve bombanın depolanmasının ardından gelen operasyonlarla barut fıçısına dönen bölgede büyük kayıplar veriliyor.
Özellikle 1 Kasım seçimlerinin ardından Diyarbakır’ın merkez ilçesi Sur, Cizre ve Silopi’de sürdürülen ve Nusaybin, Şırnak, Hakkari, gibi sayıları 17’yi bulacağı belirtilen il ve ilçeyi kapsayacak operasyonların, terörle mücadelenin yeniden tümüyle askere havale etmesinden türüyor…
“SAVAŞ SİMÜLASYONU/EYLEM PLÂNI”
Görünen o ki, bu vartada “çözüm süreci”nin fiyaskosuyla son dönemde siyasî iktidarın terör örgütünün kentlerde, “kurtarılmış mahalleler”de güçlenip palazlanması başarısızlığına karşı terörle mücadeleyi askere ihâle eden Kamu Güvenliği Müsteşarlığı ile Genelkurmay’ın hazırladığı “terör örgütünü çökertme plânı”nın devreye sokulması etkili olmuş.
Bu konuda, daha Aralık ayında Başbakan’ın cevaplaması istemiyle Meclis Başkanlığı’na verilen “Genelkurmay Strateji Plân Dairesi, Strateji Şube Müdürlüğünün ‘çöktürme plânı’ adını verdiği ‘gizli’ ibareli ’savaş simülasyonu/eylem plânı’nın hazırlaması için tâlimat vermiş midir” soru önergesine hâlâ hiçbir cevabın verilmemesi dikkat çekici.
Neticede, terörle mücadelenin, asâyiş meselesinin ötesinde ele alınıp askerin uhdesine verilmesi; istihbaratları değerlendirmesiyle asâyiş ve operasyonlar için eğitilmiş teröristlere yönelik nokta operasyonları yerine, savaş için eğitilen askerin sanki “savaştaymışçasına” görüntülerin, terör örgütünce uluslararası arenada Türkiye aleyhinde kullanılıyor.
Ankara’dakilerin tâlimatlarıyla güvenlik güçlerinin yüzlerce operasyon talebini reddeden valilerin, kaymakamların fiilen devreden çıkarılması, mevzubahis “plân”la askerin operasyon senaryolarını imzalamaları Türkiye’yi terörle mücadelede sıkıntıya sokan bir başka handikap.
TEFRİKA FİTNESİNE HİZMET!
Kısacası, terör örgütünün “şehir savaşı” için şehirlere silâh yığınağını yaptığı halde, lokal operasyonlar yerine sokak savaşı verilmesi, milletin birliğini zehirleyip zedelenmesinde istimal ediliyor.
Ve bu durun, daha derin travmalara zemin hazırlıyor. En vahimi, yeni iftirak zakkumu tohumları ekiliyor, operasyonları şiddet dalgasını tetikliyor. Kamplaşma ve kutuplaşmayla bölge halkını ciddî “duygusal kopuş”a sürüklüyor, terör örgütünün yanına itip taraftar kazandırıyor. Tepki ve infiâlle bölgedeki fay hattında derin kırılmalarla büyük patlamalara sebebiyet verdiriliyor.
Türkiye, “çözüm süreci”ndeki yanlış politikalarla ve yılların ihmaliyle içine düştüğü vartadan “terörle mücadele”yle kurtulmaya çalışılırken, bilerek-bilmeyerek bir başka terör örgütünün amacına hizmet eden dehşetli tuzağa düşüyor, düşürülüyor. Kısırdöngülü tahrikle terör beslenip büyütülüyor.
Yıkılan evler, virâne şehirler onarılıp imar edilir; lâkin ayrılığa düşmüş gönüllerin, kırılan kalplerin tâmiri çok zor olur. Bunun için tefrika fitnesinin alevlenmesine bahane edilen “çökertme ve imha plânları” değil, terör fitnesi ateşini söndüren kardeşlik, birlik ve bütünlük plânları gerekiyor.
Aman dikkat…