OECD’nin, 35’i üyesi 72 ülkede yaklaşık 29 milyon öğrenciyi temsilen 540 bin öğrencinin katılımıyla gerçekleştirile “uluslar arası eğitim ölçümü”nde, Türkiye’nin 15 yaş grubu 5 bin 895 öğrencinin tabi tutulduğu testte son sıralarda yer almasına hâlâ doğru bir teşhisin konulmaması çarpıcı.
Uzmanlar, eğitimdeki vahim çöküşün temel sebeplerinin başında, altüst edilen sistemi gösteriyorlar. En son “4+4+4”e geçişin tıkanması, TEOG odaklı sınav sistemi ile öğretmenlerin yetişmesindeki sorunları ve halen de boşluğu devam eden siyasî iktidarın inadına dayattığı özel dershanelerin kapatılması eğitimdeki kırılma sebeplerinden.
AKP hükûmetlerinde -6 yılı aşkın- en uzun sürede Millî Eğitim Bakanlığı yapan Hüseyin Çelik’in, “Millî Eğitim’in Halleri” değerlendirmeleriyle yeni Bakana tavsiyeleri bu açıdan fevkalâde önemli.
Öncelikle dershaneleri ortaya çıkaran sebepleri iyi bilmek gerektiğini kaydeden Çelik’in, “Dershaneler bir sebep değil, bir sonuç. Bu sonucu ortaya çıkaran sebepler var oldukça bu sonuç hep ortaya çıkacak” sözleri, eğitimde dershane gerçeğini ortaya koyuyor. (http://huseyincelik.net/arsivler/3569)
Bu bakımdan, 28 Şubat “post modern darbe” sürecinde İmam Hatip Okullarına zarar vermek için bütün meslek liselerini perişan ettirilmesi benzeri, dershanelerin özel bu dönüşümde de belli bir grubun dershanelerini yok etmek için bütün dershanelerin ve özel öğretim sisteminin tasfiyesinin öğrencilere, çalışanlara ve velilere çok büyük maddî ve manevî zararlar verildiğini nazara vermesi çarpıcı.
YILDA 12 SINAV GARABETİ
Tasfiye edilen dershanelerin yerine bugün ikame edilmek istenen okul kursları, özel kurslar ve özel derslerle âdeta bu boşluğun kayıtdışı doldurulmaya çalışılması; Çelik’in “Tüm dershaneleri bir anda kapatsanız bile, ihtiyaç devam ettiğinden, bu faaliyet tıpkı bugün olduğu gibi illegal olarak, kontrolsüz ve daha kötü şartlarda yapılmaya devam edilecek” görüşünü doğruluyor.
Diğer bir sorun, sınav sistemiyle sık sık oynanması. Bakanlığı döneminde Ortaöğretim Kurumları Sınavı (OKS) yerine yılda üç defa yapılan Seviye Belirleme Sınavı’nı (SBS) getirdiklerini belirten Çelik’in, daha sonra merkezî sınavların toptan kaldırılacağı vaadinden yılda TEOG adı altında 12 sınav çıkarılmasını misal vermesi bu açıdan dikkat çekici.
Bu meyanda “Toplamda 6 gün süren sınav 81 il, 852 ilçe ve 10 yabancı ülkede yapılmaktadır. Ayrıca bu sınavlar eskiden olduğu gibi hafta sonu değil, hafta içi yapılıyor. Sınavı olsun, olmasın okullar tüm öğrenciler için iki gün tatil. Sınav var diye girilen uzun süreli fiilî tatil havası da işin cabası” yakınması, eğitimde silbaştan emr-i vakilerin tahribatının ikrarı. (huseyincelik.net, 13.6.16)
SBS’nin 2013 rakamlarıyla kamuya mâliyetinin 13.5 milyon lira olmasına karşı TEOG’un ise aynı yıl rakamlarıyla 100 milyon liraya mal olduğunu nazara verip, “Amerika’yı yeniden keşfetmenin anlamı yoktur. Dünyada başarılı olmuş ve bizim şartlarımıza da uyan kalıcı bir sistemi yerleştirelim ve sabah akşam çocuklarımızla oynamayalım” çağrısı ve uyarısı, sistemi yakından tanıyan eski bir Eğitim Bakanı’nın tesbiti olarak oldukça anlamlı.
YANLIŞLAR DÜZELTİLMELİ
Aslında önceki Millî Eğitim Bakanı Navi Avcı’nın, “Bugünkü eğitim modeli, okul binalarının özelliklerinden sınıfta oturma düzenlerine kadar 19. yüzyılda şekillenmiş bir anlayışın ürünü. Eğitim modelinin aynı anlayışla bugün de yoluna devam etmesi artık çok zor. Zamanın ruhuna göre güncellenmesi ve formatlanması gerekiyor” şikâyeti, Türkiye’yi eğitimde sınıfta bırakan kırıklarla dolu karnesinin itirafı. (Gazeteler, 6.12.2015)
Kısacası, OECD’nin Türkiye’de eğitimin durumu on üç yıl gerisine düştüğünü ortaya koyan son raporu, eğitimcilerin analiziyle “yap-bozlu” sistemden ve yöntem probleminden kaynaklanıyor.
Bu bakımdan, Türkiye’nin fen bilimleri, matematiğin yanı sıra kitap okuma, okuduğunu anlama-anlatma, kavran bilgisi, değerlendirme, ilişkilendirme ve problem çözme becerilerini geliştirilmesi için, öncelikle ağır müfredatın hafifleştirilip sevimli hale getirilerek görselleştirilmesi ve öğrencinin dünyasına hitap etmesinden, sınav sisteminin sadeleştirilip basitleştirilmesine, özel dershanelerin durumundan “4+4+4”e göz göre göre dayatılan yanlışlar düzeltilmeli.
Keza 2011’den beri uygulamaya geçilen, başarısız okulların seviyesini yükseltmek yerine başarılı okulları ve on binlerce öğrenciyi âdeta cezâlandıran “proje okullar”dan yabancı dilde eğitime, yeniden tartışılmaya başlanan Millî Eğitim’in yapısı ve yönetim sistemi yeniden gözden geçirilmeli.
Bakanlık, siyasî hesâplardan uzak ölçülebilir rasyonel performans hedefi koymalı; ”otokontrol mekânizması geliştirilmeli; Türkiye’nin eğitim meselesine doğru tesbitlerle çözümler bulunmalı.