ABD ve İngiltere’nin başını çektiği küresel işgalci emperyallerden aldığı cüretle en son Lübnan’ın ve İran’ın başkentlerindeki suikastlarla topyekûn bölge savaşı fitnesini ateşleyip alevlendirme tahrikindeki İsrail, on binlerle bombayla tahrip edip boşalttığı Gazze’yi ilhakın ardından komşu ülkeleri işgal ve İran’ı ifna etme emelinde.
Belli ki İsrail, Amerika’daki 5 Kasım seçimleri öncesi ve yeni başkanın görevi devralacağı 20 Ocak 2025’e kadarki boşlukta suikast, saldırı ve işgalleri yoğunlaştırma peşinde.
Çarpık olan, Cumhurbaşkanı ile partisi sözcüleri halkın önünde restler çekerken, “tek kişilik otoriter rejim”de hâlâ İsrail’le imzaladıkları hiçbir ekonomik, siyasi, savunma sanayii anlaşma ve işbirliklerinden bir tekini dahi iptal edememeleri; geçici de olsa askıya dahi almamaları. Uluslararası zeminlerde ciddi bir siyasi-diplomatik yaptırıma başvur(a)mamaları.
İNCİRLİK VE KÜRECİK ÜSLERİ GÜNDEME GETİRİLMİYOR
İbret verici olan, Çin”in “ortak hükûmet” için on dört Filistinli grubu toplamasına mukabil, Ankara’nın ne BM’de, ne de İslâm İşbirliği Teşkilâtı bünyesinde İsrail’in katliamını durdurma, Filistinlerin hak ve hukuklarını savunma girişiminde bulunmaması.
Oysa Türkiye, yakın siyasi tarihinde BM ile beynelmilel plâtformlarda Filistin davasında fevkalâde önemli kararlarda öncü olmuş; İsrail’in Filistin’deki zulmüne, Kudüs’le Mescid-i Aksa’daki şirretliğine karşı etkili yaptırımlar uygulamıştı.
Mesela, 1955’te Bağdat Paktı kuruluşunda İsrail’e ilk resmî tepkiyi veren merhum Menderes’in Başvekil olduğu DP hükûmeti, açıkça “İsrail’in 1947’deki sınırlara çekilmesi”ni bildirdi; 1956’da Süveyş Kanalı’nı millileştiren Mısır’a karşı İsrail, İngiltere ve Fransa’nın kanal bölgesini işgalle İsrail askerlerinin Sina Yarımadasına girip Mısır’a saldırması üzerine Ankara, Telaviv’deki diplomatik temsilcisini geri çekip İsrail temsilcisinin gitmesini istedi.
Adalet Partisi (AP) hükûmetlerinde 1967’deki “Altı Gün Savaşı”nda Türkiye BM’de Filistin’den yana resmen tavır alıp İsrail’in 1967 sınırlarına çekilmesinde ısrar etti. Merhum Başbakan Süleyman Demirel, “Müslüman kardeşlerimize karşı topraklarımızın kullanılmasına asla izin vermem!” kararlılığıyla ABD’nin Arap ülkelerine karşı Türkiye’deki başta İncirlik olmak üzere 25 Amerikan üssü ve tesisini kullanmasına izin verilmedi.
“TESLİMİYETÇİ DIŞ POLİTİKA”YLA ETKİLİ YAPTIRIMLAR YOK!
Bu arada BM’de “İsrail’i Kudüs’ün statüsünü değiştiren her türlü oldubittiden sakınması, aksi halde hukuksuzluğun geçersiz olacağı” kararına önayak olan Türkiye, İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilmesini esas alan 242 sayılı Güvenlik Konseyi kararında diretti.
1969’da Mescid-i Aksa’nın kundaklanması üzerine İslâm ülkelerinin toplantısına katılan Dışişleri Bakanı merhum İhsan Sabri Çağlayangil’in yoğun diplomatik çabalarıyla Türkiye İsrail’i şiddetle kınayan grubun başında yer aldı.
1975’te Demirel’in Başbakanı olduğu koalisyon, BM’de Arap ülkelerinin “Siyonizmin ırkçılıkla eşdeğer olduğu” tasarısını açıkça destekledi, Filistin halkının temsilcisi olarak tanıdığı Filistin Kurtuluş Örgütü’nün -1978’deki Camp David barış anlaşması sonrası- İsrail’in itirazına rağmen Ankara’da temsilcilik açmasına izin verdi.
Yine Demirel’in Başbakanı olduğu AP azınlık hükûmeti, 12 Eylül darbesinden iki hafta önce 28 Ağustos 1980’de İsrail’in Kudüs’ü ilhakla “başkent” ilânına karşı Kudüs Başkonsolosluğunu kapattı; Telaviv’deki temsilciliğini “ikinci kâtiplik” seviyesine düşürdü.
Ne var ki AKP iktidarında yüzde 532 artan İsrail’le ticaretin “kesildiği” duyurusundan sonra “Filistin’e gidiyor” paravanında yabancı bandıralı gemiler, uluslararası firmalar ve üçüncü ülkeler aracılığıyla yüzde bin 180 arttırılan “kirli gizli ticaret”le soykırımcı siyonist rejime destekle hâlâ İsrail’in ihtiyaç duyduğu temel mallar Türkiye’den karşılanıyor.
Daha da vahimi, iktidardakilerin, ABD’nin İncirlik Üssü’nden Güney Kıbrıs üzerinden silâh-mühimmat sevkiyle İsrail’e savaş desteğine karşı hâlâ hiçbir uyarıda bulunmaması. Ankara’nın, Müslüman komşu İran ile bölge ülkelerine karşı İsrail’e istihbarat ileten Malatya-Kürecik’teki “İsrail kalkanı radar” olmak üzere tek bir Amerikan askeri üssünü ve tesisini kapatmaya yanaşmaması; haysiyetli bir direnç sergile(ye)memesi.