Dolmabahçe mutâbakatı”nda hükûmet adına masaya oturan Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın geçtiğimiz hafta Meclis Plân ve Bütçe Komisyonunda, “Dolmabahçe mutâbakatı’ diye bir metin yok” diye konuşması garip karşılandı.
Hatırlanacağı üzere 28 Şubat 2015’te Dolmabahçe Sarayı’nda hükûmet canibinden Akdoğan’la AKP Grup Başkanvekili ve Kamu Güvenliği Müsteşarının bulunduğu heyete mukabil HDP cephesinde başta Sırrı Süreyya Önder olmak üzere partinin grup başkanvekili ve milletvekillerinin oturup imzaladıkları “on maddelik mutâbakat” kamuoyuna âlây-ı vâlâ ile açıklanmış; iktidara yakın medyada günlerce “barış ve çözüm” manşetleriyle övülmüştü.
Ne var ki, -22 gün sonra- Cumhurbaşkanı hükûmetin terör örgütüyle görüşmeyeceğini söyleyip “masa”yı devirmesiyle “çözüm süreci”nde tam bir bocalamaya girilmiş; hatta hükûmet sözcüsü Arınç, Erdoğan’ın bu çıkışına karşı, “çözüm süreci’nin hükûmetin uhdesinde ve sorumluluğunda yürütüldüğünü” ileri sürüp “sorumsuz kişilerin bu işi sabote etmemesi gerektiği” cevabıyla hükûmeti savunmuştu. Peşinden de HDP Eşbaşkanı Demirtaş’ın “Seni başkan yaptırmayacağız!” çıkışıyla ve Erdoğan’ın “Kobani düştü düşecek!” söylemiyle “sürec”in tamamen berhava edildiği günlerce tartışılmıştı. Bütün bunlar arşivlerde ve gazete sayfalarında duruyor.
Ancak, Akdoğan’ın Meclis komisyonunda, “Ortada böyle bir ‘Dolmabahçe mutâbakatı’ diye birşey sözkonusu değil. O dönem Dolmabahçe’de böyle bir mutâbakat olmadı. Dolmabahçe müzâkere değil görüşmedir. Bir mutâbakat sağlandığı yoktur” sözleri “pes!” dedirtti.
Bu garabetli hal, siyasî iktidardaki “çözüm süreci” çatlağını bir başka açıdan açığa çıkarmakla kalmadı; doğrularla yanlışları çaprazlama çarpıtan siyasetin yaman çelişkilerini hatırlattı.
Ve Bediüzzaman’ın “Siyasette lâfız mânânın zıddıdır” tesbitini bir defa daha teyid ettirdi…
“O zaman kendisi neredeymiş?”
Geçtiğimiz hafta AKP eski sözcüsü Hüseyin Çelik’in “çözüm süreci”ne dair değerlendirmesine AKP milletvekili Metin Külünk’ten cevap geldi.
Sosyal medyadaki yazısında Çelik’in “Silâhlı PKK’lılar ülkeyi terk etmek yerine gelip şehirlere yerleştiler. Çözüm sürecini bozmamak adına ve tamamen iyi niyetlerle, valiler, kaymakamlar, savcılar, hâkimler, polis, asker, jandarma ve korucular, PKK’nın yapıp ettikleri karşısında âdeta elleri kolları bağlı sabrın sınırını zorlayarak beklediler” tesbitine Külünk’ün sert tepki vermesi dikkat çekici oldu. Külünk, Çelik’in, “PKK ağır silâhlarıyla gelip metropol bir şehre yerleşmişse bunda kendisi için ders ve sorumluluk çıkaracak birçok etkili ve yetkili olmalıdır” ikazıyla “PKK’nın şehirlere yerleştiğini Cumhurbaşkanı ile Başbakana defalarca söyledikleri” hatırlatmasına kızıyor.
Meclis’te düzenlediği basın toplantısında, “Bugün yaşanmışlıklar üzerinden özellikle Sayın Cumhurbaşkanımızı adres göstermesi, son derece yakışıksız ve şık değil. Kendisi de bu ekibin içindedir. Sorumlulukları, riskleri başkaları üzerinden konuşmayı bir siyasî mücadele adamı olarak şık, doğru, anlamlı bulmuyorum. Sayın Cumhurbaşkanımıza yönelik bu tip cümleleri yakışıksız ve nezâketsiz buldum” diye itham ediyor. “Kendisi o zaman neredeymiş merak ediyorum. Bu cümleleri önce kendisine söylemesi gerekir” diye yükleniyor.
Bu durumda, Cumhurbaşkanının bizzat ikrarıyla mülkî âmirlere “operasyon yapmayın!” tâlimatları verilirken bir iktidar milletvekili olarak Külünk’ün ne yaptığı merak ediliyor.
Gerçekten, “o zaman kendisi neredeymiş?”