Yüzüncü yılında 1915 olaylarını istismarla tarihin politikleştirilmesine karşı Ankara’nın dünyaya “tehcir”le karşılıklı kıtal ve acıların arka plânını ifâdedeki başarısızlığının sonucu tezâhür ediyor.
Bilindiği gibi, önce Aralık ayında Türkiye’ye dâvet edilip Saray’da ağırlanan Papa Franciscus’in “soykırım” iftirasının ardından Avrupa Parlamentosu (AP) ile Avusturya Parlamentosu’nun diasporanın yanıltmasına gelip 1915 olaylarını “soykırım” nitelemesine Cumhurbaşkanından Dışişlerine “bir kulağımızdan girer, diğerinden çıkar”, “yok hükmündedir” tepkisiyle kalındı.
En son Rusya Devlet Başkanı Putin’in, “Ermeni halkına soykırım” tekrarının peşinden Rusya Parlamentosu Duma’nın da “soykırım” tâbirli bildirisine mukabil Dışişleri’nin, “tüm uyarı ve çağrılarımıza rağmen, ‘soykırım’ nitelendirmesini reddediyor ve kınıyoruz” ibâresiyle geçiştirildi.
Keza ardından Almanya Cumhurbaşkanı Gauck’un Berlin katedralindeki “soykırım kurbanlarını anma ayini”nde, Türkiye’nin tarihine mesnetsiz ithamlarla ilk defa “soykırım” karalamasına, Dışişleri’nin “suçlamaların unutulmayıp affedilmeyeceği” çıkışıyla, Almanya’yı “bu tarihî mesele konusunda tarafsız ve yapıcı bir tutum içerisinde olması” temennisi ve Türk-Alman ilişkilerine uzun dönem olumsuz yansımaları olacağı” uyarısıyla yetinilmesi, bir diğer kuru tepki örneği oldu.
Kısacası, uluslar arası mahfillerdeki saptırmalara Ankara’nın tarihî arşiv belgeleriyle kapsamlı mukni cevaplar vermek yerine, beynelmilel mercilerde anlamı olmayan ve Türkiye’nin aleyhine istimal edilebilecek rest çeken bigâne tavrı, yeni yeni saptırmaları getirdi, getiriyor…
YAKINMAKLA KALINIYOR…
Tesbit şu ki, Ankara, isnad ve iftiralara karşı akıbetsiz politikalarla sadece yakınmakla kalıyor. Beyaz Saray’dan “Obama’nın “soykırım’ terimini kullanmayacağı”nın duyurulması üzerine, Cumhurbaşkanı’nın “Obama’nın ‘soykırım’ ifadesini kullanacağını düşünmüyorum” çağrısının akabinde Dışişleri’nin hayal kırıklığı bunun ikrarı. Zira “24 Nisan bildirisi”nde Ermenice “büyük felâket” anlamına gelen “Meds Yeghern” tâbirini kullanmakla yetinmeyen Obama’nın “soykırım” demese de, geçen senekinden çok daha ileri gidip sert bir dille “1915’ten başlayarak Osmanlı Ermeni halkı sürgün edildi, katledildi, ölüme yürütüldü, korkunç şiddet sırasında 1,5 milyon Ermeni can verdi, tarihi anayurtlarındaki kültür ve mirasları silindi” suçlaması, Ankara’nın beklentilerini boşa çıkarıyor. Yine “korkunç katliâm” iddiasıyla Amerikan ve Ermeni halklarının ortak insanlık bağıyla bir araya geldiği” cümlesinin devamında ilk kez “soykırım”ı ortaya atan Raphael Lemkin’e atıfta bulunması ve 1915 olaylarını “soykırım” diye niteleyen Papa’nın “tarihin bu karanlık sayfasına ışık tutmaya çalıştığını memnuniyetle karşıladığı” söylemiyle Amerikan yönetiminin de Erivan’ın yanında yer alması, Ankara’nın çağrılarının hiçbir ağırlığının olmadığını bir defa daha su yüzüne çıkarıyor.
Nitekim, Dışişleri’nin Obama’nın “24 Nisan metni”nin, “gerçeğinden kopuk, tek taraflı, seçici ve sorunlu” yorumlayıp, “ortak tarihlerin acılı bölümünü âdil bir hâfıza temelinde değerlendirmekten çok uzak olduğunu üzüntüyle not ettik” açıklaması, başarısızlığın dolaylı ifâdesi oluyor.
Bundandır ki, “100 yıl önce Çanakkale’de Osmanlıyla savaşanlarla Türkiye’nin barış zirvesi”ni nazara vererek “dış politikanın başarısı”yla “onur ve izzet”ten dem vuran Başbakan’ın, diğer yandan geçtikçe yaygınlaşan “soykırım” suçlamalarına dikkat çekmesi çelişkisi garabeti ortaya koyuyor.
AĞIR BÜHTANA KARŞI
Aslında, Ankara’ya rağmen, Putin’den Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’ye, Obama adına Amerikan Hazine Bakanı’ndan, Makedonya, Bosna Hersek ve Irak’a kadar çok sayıda müttefik ve dost Müslüman ülke temsilcisinin iştirak ettiği Erivan’daki “soykırım anıtı”nın önündeki törene karşı Dışişleri’nin “Ermenistan’ın 24 Nisan’ı ‘yüzüncü yıl propaganda kampanyasının gösteri ayağı’ haline getirmesi”nden şikâyeti, Ankara’nın diplomasideki acziyetinin örtülü itirafı.
Gerçi son suçlamalar üzerine iş işten geçtikten sonra Dışişleri’nden Batı’nın sömürgeciliği ve soykırımına, kitlesel katliâmlarla sürgünlere ve özellikle tarihte Müslüman halklara insanlık dışı mezâlimine dikkat çekiliyor; lâkin Ankara’nın hâlâ 1915 olaylarına kapsamlı değerlendirmesi yok.
Özetle, Türkiye’nin bilhassa müttefik Batılı ülkeleri sağduyuyla doğru tanım ve tutuma dâvet eden ve uzattığı dostluk eline âdil ve olumlu karşılık alma beklentisine karşılık, ağır suçlama ve iftiraya mâruz kalması, Ankara’nın kifâyetsiz dış politikasının fiyaskosunu bir defa daha açığa çıkarıyor.
İntikam peşindeki Ermeni lobisi ve diasporasının uluslar arası ifsadla “soykırım” iftirasına karşı, Türkiye çarpıtılan tarihî belgelerle gerçekleri ortaya çıkarmalı, ağır bühtanı ortadan kaldırmalı.
Hak ve hukuk ekseninde hataları ve haksızlıkları kabulle, izzetli ve güçlü diplomasiyle…